
Vogue dergisinin Yayın Yönetmeni Anna Wintour, görevinden ayrılıyor. Moda dünyasının kutsal kitabı sayılan dergide 40 yılı geride bırakan Wintour, genel yayın yönetmenliğinden ayrılsa da gözlüklerini alıp gitmeyecek. Vogue’un küresel yayın direktörü ve derginin yayıncı kuruluşu Condé Nast’ın küresel içerik sorumlusu olarak çalışmayı sürdürecek.
Gerçek stil sahipleri pek değişmezler. Moda dünyasını da moda yayıncılığını da kökten değiştiren ‘Kış Kraliçesi’ Anna Wintour da hiç değişmedi. Siyah güneş gözlükleriyle hem görünür oldu hem de bakışlarını gizledi. “Kendi tarzınızı bulun” modayla ilgili herkese verdiği tavsiyeydi. Değişmeyen küt saçları, siyah güneş gözlükleri, kimi zaman omuzlarına koyduğu ceketleri ve olmazsa olmazı şalları onun sitiliydi.
Moda şovlarının ‘birinci sıra kraliçesi’ ürkütücü olmaktan, korkutucu bulunmaktan hiç çekinmedi. İngilizce kış kelimesini andıran soyadından yola çıkılarak ona ‘Nükleer Kış’ adı bile takıldı. Hakkında romanlar yazıldı, filmler çekildi. Öyle ki eski kişisel asistanı Lauren Weisberger’in çok satanlar arasına giren romanı The Devil Wears Prada (Şeytan Marka Giyer), 2006 yılında aynı adı taşıyan filme uyarlandı. Anna Wintour’dan herkes öylesine çekiniyordu ki yapımcı ve yönetmen film için oyuncu ve çekim yeri bulmakta zorlandı.
GAZETECİ KIZI VE SOYLU
Dame Anna Wintour, 1949 yılında İngiliz gazeteci bir babanın ve Amerikalı bir annenin kızı olarak Londra’da dünyaya geldi. Babası Charles Wintour, 1959-1976 yılları arasında Londra Evening Standard gazetesinin editörüydü. Charles pek çok soylunun ve önde gelen tarihi figürün olduğu bir aileye mensuptu ve gençlere ulaşmak için kızına sık sık danıştı.
Anna Wintour, North London Collegiate School’da henüz lise öğrencisiyken eteğinin boyunu kısaltmaya ve kıyafet kurallarına karşı çıkmaya başlamıştı. Alamet-i farikası sayılan küt saç kesimine 14 yaşından beri sahip.
Modaya ilgisi ergenliğinde başlayan Anna Wintour, liseyi yarıda bıraktı. Moda gazeteciliğinde kariyer yapmaya karar verdi ama ondan önce babası onun modaya ilgisini fark ederek önemli butiklerden Biba’da ilk işini bulmuştu. Sonraki yıl Anna, Harrods’ta staj yaptı ve ailesinin ısrarıyla moda dersleri aldı. Modaya ilgisi üretmekle değil, giyinmek ve kritik etmekle ilgiliydi. Böyle olunca o eğitimini de bıraktı. Medyaya girişi ise yaşça büyük erkek arkadaşı Richard Neville’ın onu Oz dergisine almasıyla başladı.
1970’te İngiltere’de Harper’s & Queen dergisinde asistan editör olarak moda gazeteciliğine başladı. Genç yaşında sıra dışı işlere imza atarak kendinden söz ettirdi.
NEW YORK’A GÖÇ
İngiltere’de meslektaşlarıyla sürtüşmeli geçen kariyerini New York’ta sürdürmeye karar verdi. 1975’te Harper’s Bazaar’da genç moda editörü oldu. Moda çekimlerinde her zaman yenilikçi bir tavır sergiledi. Bu tavır, New York’taki ilk işinden dokuz ay sonra kovulmasına neden oldu. Kısa süre sonra Viva dergisinde moda editörü oldu. Talepkâr ve zor patron efsanesi burada başladı. Kârsız dergi kapatılınca Fransız plak yapımcısı sevgilisiyle New York-Paris arasında mekik dokuduğu birkaç yıl geçirdi. 1980’de tekrar çalışmaya başladı ve Savvy dergisinin moda editörü oldu. Ertesi yıl New York dergisinde moda editörlüğü yapmaya başladı. Aktris Rachel Ward’ı derginin kapağı yaptığında moda yayıncılığının altın kurallarından birini çiğniyordu. İlk kez bir moda dergisinin kapağını bir model değil, bir oyuncu süslüyordu. Ünlüleri kapak yapma anlayışını moda dünyasına getiren kişi oldu.
Tam da o sıralarda Vogue’un yayın yönetmeni Grace Mirabella ile röportaj yapmaya gitti. Röportaj Wintour’un, Mirabella’ya “Ben senin işini istiyorum” demesiyle sonlandı.
ASIL HEDEF VOGUE
1983 yılında Anna Wintour, Vogue dergisinin yayıncısı Condé Nast ile masaya oturdu. Maaşını iki katına çıkarmak için bir savaş verdi ve Grace Mirabella’ın yayın yönetmeni olduğu dergide ilk kez tanımlanan kreatif direktörlük pozisyonunu kaptı. Yayın yönetmeninin haberi olmadan pek çok değişiklik yapıp hem otoriteye meydan okudu hem de çıkardığı savaşlarda çalışanlar arada kaldı.
O sıralar uzak mesafe ilişkisini Londra’da çocuk psikiyatristi olan David Shaffer ile yaşamaya başladı (1984’te evlendiler). Kariyeri için ilişkilerini, ilişkileri için kariyerini bitirmişliği çoktur.
Vogue Birleşik Krallık dergisinin editörü 1985’te emekli olunca görevini Anna Wintour devraldı. Ekibi üzerinde öylesine baskı kurdu ki çalışanlar o dönemi yine soyadına atıfla “Hoşnutsuzluğumuzun Kışı” olarak andı. Savvy’den bu yana iş ve parayla ilgilenen dışarıdaki yeni kadın türünü hedef aldı. Pazarı doğru okudu.
YIKIN KAPAKLARI ‘KIŞ’ GELİYOR
Vogue, Elle’nin Amerika baskısı karşısında erimeye başlayınca aylar sonra Anna Wintour, New York’a geri çağrıldı. İlginç olan Elle dergisi de Amerika organizasyonunun başına onu düşünmüştü. Wintour, kadrosunda büyük değişiklikler yaptıktan sonra Vogue’un başına geçti. Geçer geçmez de kapak devrimini sürdürdü. Eski Vogue ünlü modellerin sadece yüzlerini ve pahalı markaları kapağına taşırken yeni Vogue az tanınan modelleri veya ünlü oyuncuları vücutlarını daha fazla göstererek ve ucuz, sokak tarzı ürünlerle lüks markaları harmanlayarak kapak yapıyordu. Daha ilk kapağında (Kasım, 1988) 19 yaşındaki tanınmamış manken Michaela Bercu, 50 dolarlık solmuş kot pantolon ile 10.000 dolarlık taşlı t-shirt ile kapaktaydı. Kot pantolon ilk kez moda dergisinin kapağına çıkmıştı. Öyle ki matbaadaki görevli kapak fotoğrafında bir yanlışlık olduğunu düşünerek dergiyi aramıştı.
ŞEYTAN KAÇ MARKA GİYER
Ve böylece başlayan ‘Kış Efsanesi’ sadece modaya değil, sinemaya ve görsel sanatların pek çok alanına etki etti.
Anna Wintour en çok dergiyi kullanarak moda endüstrisini şekillendirmek ile kendi elitist kadınlık ve güzellik görüşlerini dayatmakla suçlandı. Kürk kullanımını öne çıkardığı için hayvan hakları savunucularının hışmına uğradı.
Şeytan Marka Giyer romanından ve filminden hoşlanmasa da filmin galasına gidip soğuk rüzgarlar estirmekten geri durmadı.
Bu lise terk kadın, Vogue’un yayın yönetmenliği koltuğundan kalkar kalkmaz Şeytan Marka Giyer filminin ikincisinin çekileceği duyuruldu. Filmde rol alan Meryl Streep, metod oyunculuğu ile hazırlandığı ilk filmde çekimlerde ve çekim dışında geçen zamanlarda acı çektiğini, giydiği rol nedeniyle bunalım geçirdiğini söylemişti. Anna’nın kışı, fiziken bulunmadığı mekânları bile soğutabiliyor demek ki. Onu yazarken ben bile üşüdüm.




