Kayıp ‘insanlık kumandası’nın izinde / Evrim Altuğ

Beyoğlu ve Karaköy eksenindeki farklı mekânlarda 23 Kasım 2025’e kadar ücretsiz yer alan 18’nci Uluslararası İstanbul Bienali, “Üç Ayaklı Kedi” başlığı ile sürüyor. Lübnanlı küratör Christine Tohmé’nin küratörlüğünde dört Filistinli sanatçıya yer veren bienalde, Mona Benyamin’in ‘Filistin meselesi’ üzerinden medya dilini alt üst eden insanlık dolu mesajlarıyla öne çıkan eseri ise, Beyoğlu İstiklâl caddesi üzerindeki tarihi Elhamra Han’da, ziyaretçilerin tanıklığına sunuluyor.

Lübnanlı küratör Christine Tohmé’nin küratörlüğünü üstlendiği İKSV 18’inci Uluslararası İstanbul Bienali, Beyrutlu, kıdemli kadın sanat profesyonelinin ‘Üçüncü Dünya’ insanlığı ve sanatına duyarlığının ‘enternasyonal’ kürsüsü halinde işliyor.

Koç Holding’in 2036’ya kadar ana sponsoru olduğu bienalde, Küratör, seçtiği sanatçılar ile projelerine eşitlikçi yaklaşımı ile, her birinin anlatı ve gayesine yönelik demokratik ifade özgürlüğünün takdirlik bir ‘meclis başkanı’ gibi davranıyor.

Bienal, Tohmé’nin tercihi ile, bilhassa turistik ve gayrimenkul kaygılarla bütün tarihini ‘soylulaştırma’ krizinden mustarip İstanbul’un tam da bu hastalığı kapmış Beyoğlu ve Karaköy yaya güzergâhına saçtığı bir deneyim vadediyor.

Kimi kurtarılmış, kimi keşfedilen en az altı mekândaki bienale birer kültür göçmeni gibi ‘sığınan’ çalışmaların hiçbiri, diğerinin sözünü ve imgesini kesmiyor. Eserler de izleyenler de rahatça birbirlerine sarılıp, kucak kucağa ve kuşak kuşağa, videodan yerleştirmeye, heykelden desene, baş başa ve ast üst, daha iyi, daha az iyi derdine girmeksizin özgürce dertleşebiliyor.

Direktörlüğünü Kevser Güler’in yürüttüğü İstanbul Bienali’nde, Oryantalizm tuzağına düşmeyen küratör Tohmé’nin ‘Üç Ayaklı Kedi: Ayakta Kalma Sanatı’ başlığı altında üç yıla yaydığı İstanbul Bienali’nin, gerek Koç Üniversitesi bünyesindeki İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde 25 Ocak’a kadar sürecek “Kuşbakışı Filistin” sergisi (1), gerekse Depo İstanbul’daki “Gazze Bienali İstanbul Pavyonu: Elimde Bir Bulut” sergisiyle (2) eşzamanlı olması, önemli bir ses ve görüntü armonisi de üretiyor.

Tohmé, izleyicilere özetle, başta Filistin gelmek üzere tüm baskı, şiddet ve insanlık suçu gören coğrafyalarda yaşananlara göndermede bulunarak (3), bienal için geri sayan katılımcılara şu açıklamaları yapıyor:

“…Son günlerde, burada bir araya gelmiş herkesin de yaptığı şeyler, birçok ‘tümsek’ ile karşı karşıya. Bunlar, tümüyle ‘politik tümsekler’; tümüyle ‘duygusal tümsekler’.

Bizler, şu an tarihin en karanlık bölümlerinden birine şahitlik ediyoruz. Yaptığımız tüm işler üzerinden, ancak şunu ümit edebiliriz; hepimiz değişim için, bu dünyada baskı altındaki insanların duygularını az da olsa değiştirmek için çaba gösteriyoruz.

Bu sözlerimi, bütün emeğimi, o geride kalanların kurbanlıkları ve muzafferliklerinin anısına ithaf ediyorum. Çünkü bizler onları her daim hatırlayacağız. Onlar, her gün bizimle. Bizler, geride kalan o insanları unutmayacağız.

Emeğim, geride kalan herkese verilmiş bir armağandır. O geride kalanlar ki, emeğimin kudretinin de kaynağı onlar. Dolayısıyla bu bienalde, bu insanlar hakkındaki, sevgi ve cömertlik hakkındaki benim naçiz tutumum da bu olacaktır.

Aynı şekilde buradaki toprakta, İstanbul’da da bu hakka sahip olmalı, bu kentin elinden gelenin en iyisini yapabilmeliyiz. Birçok şehir ile bir araya gelebilmeliyiz. Onlarla hep birlikte, değişime inanabilmeliyiz.

Bu değişim, belki şimdi olmayabilir. Ancak çocuklarımız, onlar değiştirebilir. Yeni nesiller değiştirebilir. Ben buna inanan biriyim.

Bu koşullar altında, bienale çağrılan dört Filistinli sanatçıdan (Khalil Rabah, Sohail Salem ve Marwan Rechmaoi) biri de Mona Benyamin olarak kayda ve bienal rehberine geçiyor. Hayfa doğumlu Filistinli sanatçı Benyamin’in video düzenleme çalışması, Karaköy- Beyoğlu eksenindeki tarihi Elhamra Han’ın üst katında, birkaç uluslararası sanatçı ile birlikte, lakin ayrı bir gösterim salonunda sergileniyor.

Karanlık bir odada, en çok üç kişilik bir ‘TV koltuğunda izlenen çalışma, The Mosaic Rooms / A.M. Qattan Foundation komisyonu ve (İngiltere’nin Filistin’i nihayet geçen günlerde tanımasından önce) Art Council England ve Bagri Foundation tarafından desteklenmesiyle de ayrıca not ediliyor.

Kâğıt üzerine karışık teknik ile çalıştığı soyut dışavurumcu işleri de bulunan Mona Benyamin, kariyerinde (şimdilik) iki ödül de almış bulunuyor. Her ikisi de beş yıl önce aldığı “Artist Changemaker at Global Fund for Women” bursu ile, Lauren ve Mitchell Presser Video Sanatı Üstünlük Belgesi sahibi sanatçı, bienaldeki “Tekrar / Yarın” isimli 2023 tarihli çalışmasında (4) ‘Filistin Sorunu’na ana akım medyanın çarpıklaşmış, teyide muhtaç ve uçucu dili üzerinden bakmaya odaklanıyor.

23 Kasım 2027’ye kadar farklı etkinliklerle sürdürülecek bienalde, yine 23 Kasım 2025’e kadar yer alacak ÜCRETSİZ sergide (5), diğer mekânlarda yer alan işler gibi, Pazartesi hariç her gün saat 10:00 ile 18:00 arası görülebilecek 11 dakikalık çalışma, izleyiciyi önce çok güldürse de, sonra ağır basan kesif bir utanç ve vicdan duygusu, şekere bulanmış ilaç misali, seyirci kalınan bu beklenmedik eserin samimiyet ve kudretini perçinliyor.

Sanat eğitimini Kudüs’te alan, iyi bir çellist olan ve Bienaldeki bu eserini yazan, yöneten ve kurgulayan Filistinli sanatçı Mona Benyamin, çalışmasında, turuncu güneş logolu bir özel TV yayını üzerinden, bize bir ‘Ana Haber Bülteni’, bir ‘Hava Durumu’, bir ‘Sokak Röportajı’ ve bir de ‘Özel İstihbarat Haberi’ teşhir ediyor.

Yapımların her birinde Nahia ve Michel adlı öz anne ve babasını oyuncu olarak alkışlattıran Benyamin, eserde kendilerini teatral / sinematografik olarak nasıl derinlikli, Brechtiyen bir emekle yetiştirmiş olduğunu, bizlere sınırsız bir takdirle ispatlıyor.

1997 doğumlu Mona Benyamin, yaşamı ve çalışmalarını Hayfa ve New York’da sürdürüyor.

Benyamin’in 18’inci İstanbul Bienali’nde, tarihi bir çarşının üst katında saklı eserini izledikten sonra, seyirci, maruz kaldığı bu dünyaya karşı esas ‘kumanda’nın yeri, iktidar hakkı ve işlevini kendi kendine bir kere daha sormaya, hatta mevcut kumandanın açma kapama tuşunu en son ne zaman kullandığını da kendine danışmaya başlıyor.

Bienaldeki kayıp ‘insanlık kumandası’nın yerini bize hakkıyla sorgulatan Benyamin’in etkisiyle, yalancı medyanın kumanda pili bittikçe, biz seyircinin de tanıklık ettiği tüm hayatlara bakışı, aynı kumandayı kafamıza vura vura, daha bir netleşiyor.