Bazen bir şey olur ve biz hemen bir anlam yükleriz. “Kesin beni küçümsedi”, “Beni sevmiyor”, “Bu iş bana göre değil”… Oysa belki de sadece bir cümle kuruldu, bir bakış atıldı, bir olay yaşandı. Ama biz, olanı değil, onun etrafına ördüğümüz hikâyeyi yaşarız. Ve işin garibi, bu hikâyeyi öyle sahipleniriz ki, gerçek sanırız.
Ben de yıllarca böyle yaşadım. Bir şey olurdu, hemen kafamda senaryolar başlardı. “Şöyle dedi çünkü böyle düşünüyor”, “Böyle davrandı çünkü bana değer vermiyor”… Sonra bir gün durdum. Dedim ki: “Ya ben gerçekten olanı mı yaşıyorum, yoksa kendi kafamda yazdığım filmi mi?” Cevap acıydı ama netti: Film.
İşte o gün, zihnimi sorgulamaya başladım. Her düşünceyi, her duyguyu, her tepkiyi… “Bu gerçekten benim mi?”, “Bu düşünce bana mı ait, yoksa yıllardır duyduğum şeylerin bir tekrarı mı?” Zor bir süreçti. Çünkü insanın kendi zihnine dönüp bakması, bazen aynaya bakmaktan bile daha ürkütücü.
Ama bir şey fark ettim: Zihnimdeki kodlar, yani düşünce kalıplarım, hayatımı yönetiyordu. Ve bu kodlar, çoğu zaman bana hizmet etmiyordu. “Yapamam”, “Zaten beni kimse anlamaz”, “Hayat zor”… Bunlar hep eski yazılımlardı. Güncelleme gerekiyordu.
Zihni kodlamak dedikleri şey, aslında bu: Eski düşünce kalıplarını fark etmek, sorgulamak ve yenilerini yazmak. Tıpkı bir bilgisayar gibi. Hatalı bir yazılım varsa, sistem düzgün çalışmaz. Aynı şekilde, zihninde faydasız kodlar varsa, hayat da hep takılır.
Şimdi artık bir şey olduğunda önce duruyorum. “Bu olan ne?”, “Ben buna ne anlam yüklüyorum?”, “Bu anlam bana hizmet ediyor mu?” Eğer etmiyorsa, bırakıyorum. Çünkü hikâyeyi yaşamak yerine, olanı yaşamak istiyorum. Zihnim hâlâ hikâyeler yazıyor, elbette. Ama artık onları fark edebiliyorum. Ve bu farkındalık, hayatımı değiştirmeye başladı.
Bütün yargılar ,iletişimde yaşanan sıkıntılar olanın olduğu gibi anlamak yerinde sorgulamadan faydasız duygularla yazılmış hikayeler sebebiyle oluşuyor. Belki sen de şu anda bir hikâyenin içindesin. Belki olanı yanlış anlıyorsun. Ama bu kötü bir şey değil. Bu, insan olmanın bir parçası. Önemli olan, bunu fark etmek. Çünkü fark ettiğin anda, hikâyeyi bırakıp gerçeğe dönebilirsin.
Malesef hayatı, inançlarını, toplumun dayattığı dualiter kalıpları, doğruları yanlışları, anlamsız genellemeleri, anlamsız eşitlikleri (para = saygınlık, başarı gibi) sorgulamadan kolayına kaçarak hayatı deneyimlemeyi tercih edersen hayatı hikayeler içersinde yaşamaktan başka çarende yok. Olanı olduığu gibi görmek olana yorum katmadan dışarıdan bakabilecek bir zihin yapısını inşaa edebilmekle olur. Oda herşeyi sorgulayarak sana verilmiş olan ve insan olmanın gereği olan araçları (akıl , zihin ve zeka) etkin kullanarak olur.
Ve belki o zaman, hayat sana hiç olmadığı kadar sade, net ve gerçek gelir.
Yazan: Ufuk Kara