Arkas Line, Türkiye’nin Biyoçeşitliliğine Işık Tutan “Son Sığınak Marmara” Kitabına Sponsor Oldu

(22.04.2024)

Bulunduğu coğrafyada üç tarafı denizlerle çevrili konumuyla kendine özgün bir doğaya ve konuma  sahip olan Türkiye’de deniz biyoçeşitliliğinin korunması ve farkındalık oluşturulmasına yönelik çalışmalar hız kazanıyor. Bu konuda özel sektörün sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı iş birliklerinde de artış gözleniyor. Çevreyle ilgili projelere desteğini sürdüren Arkas Line, Deniz Yaşamını Koruma Derneği Başkanı Volkan Narcı tarafından yazılan Son Sığınak Marmara kitabına sponsor oldu. Kitap, Türkiye’nin Marmara kıyılarında başlayıp Ege ve Akdeniz’e kadar uzanan ve 100 farklı noktada gerçekleştirilen dalış yolculuğunda denizlerimizin derinliklerindeki saklı sırları gün ışığına çıkarıyor. Marmara Denizi’nin Karadeniz, Ege ve Akdeniz’e olan hayati önemini vurgulayan kitap, denizlerimizin zenginliğini ve kıyılarımızın değerini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Arkas Line, bu destekle denizlerin korunmasına olan kararlılığını ve hassasiyetini bir kez daha vurguluyor. Kitabın yazarı ve Deniz Yaşamını Koruma Derneği Başkanı Volkan Narcı; denizlerimizin önemine ve biyoçeşitliliğine dikkati çekerken birçok bilimsel araştırma, görüş, tarihi bulgular ve dalış yolculuğu boyunca edindiği tecrübelerini bizimle paylaşıyor…

Marmara Denizi’ne yönelik böyle bir kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı, temel amacı nedir, neden bu bölge?

Çocukluğu Marmara denizinin kenarında geçmiş, masallara ilham olmuş hikayelerle dolu adalarında büyümüş ve su altının büyülü mucizelerine dalarak şahit olabilmiş şanslı çocuklardanım. Uzun yıllardır da bu inanılmaz biyoçeşitliliğinin korunması için çalışıyor ve bir çok projeyi hayata geçiriyorum. Marmara denizi, geçmişte bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış. Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan, Boğaz’ın inci bir gerdan gibi ışıldadığı, kuzeyde Karadeniz , güneyde Akdeniz ve Ege’ye can veren, korunması gereken müthiş bir kültür mirasına sahip. Maalesef değeri bilinmeyen bir deniz olarak tüm insan baskısına rağmen varlığını sürdürmeye direniyor. Geçmişimiz, günümüz ve en önemlisi geleceğimiz bu denize bağlı desem? Var olabilmemiz için gerekli, soluduğumuz her üç nefesten ikisinin kaynağı da denizlerimiz. Çok önemli ticaret yolu, besin kaynağımızın olduğunu da unutmamak lazım. Belki de hep gözümüzün önünde olması yüzünden istemeden de yıllardır ihmal etmişiz onu. Soluduğumuz oksijenin, yediğimiz besinin kaynağı, iklim, azot, karbon düzenleyici, bize can veren bir yaşam destek ünitesi.

Kurumsal iş hayatı sonrası denizin sesine kulak vererek onun muhteşem değerlerini korumak için çıktığım bu yolculukta yapmış olduğum ulusal ve uluslararası projeler beni zaman içinde tüm bu bilgileri öğrenmeye ve öğrendikçe de derlemeye, bunlara sahip çıkmaya yönlendirdi. Tüm bu süreç içinde beni bildiğim ve gördüğüm bu değerleri toplamaya, uzmanlarından destek alarak derlemeye ve gelecek kuşaklara aktarmaya itti. Marmara’nın ülkemiz, insanlık ve geleceği için nasıl bir öneme sahip olduğunu sizlere aktarmak, onun korunması için ortak akıl ile koruma yöntemlerini birlikte yaratmak, yarın değil, bugün hayata geçirmek için verdiğim mücadele ile başladı her şey. Ama tüm bu yol ve bugün gelinen süreç için de bir mucize hikayesi diyebilirim .

100 dalış deneyiminizden en çarpıcı bulgular neler?

Çok net üç konudan bahsedebilirim. Birincisi, üzerini kalın çizgilerle rahatlıkla çekebileceğim en önemli madde, insan ve insan baskısından ne kadar uzak noktalara ulaştıysam ya da oralarda zaman geçirip, daldıysam orasının inanılmaz bir yaşam zenginliğine sahip olması. Sanırım şehirde olmak insanın bir savaş vermesini gerektiriyor, ama doğada bu döngü bambaşka orada yıldızları dokunurcasına görmek, hayaller kurmak, baskının olmadığı yerde su altı ve üstü yaşamının sakinliğini, size güvenerek kabul etmesini deneyimlemek inanılmazdı gerçekten.

İkinci olarak yine insan ve insan baskısının ne kadar çok zarar verdiğini, insanın olduğu her yerin adeta yıkımın bir göstergesi olarak karşıma çıkmasının üzüntüsünü yaşamam olmuştur. İnsanın doğa üzerindeki baskısının ve doğanın kendi yaşam kaynaklarını tüketmek için nasıl bir savaş verdiğini çok net görebiliyorsunuz.  Üçüncü ve son olarak da ilk defa gördüğüm, belki de kimsenin bilmediği onlarca noktayı keşfetmek, ilk gidenin ben olması hissiyatını yaşamak, belki de modern bir seyyah gibi hayal kurmak, keşiflerin getirdiği o heyecanı yaşamak diyebilirim.

Okuyucularınızdan ne tür bir fark yaratmayı hedefliyorsunuz? Kitabınızın okuyucuları üzerinde nasıl bir etki bırakmasını umuyorsunuz?

Marmara’nın bilinmeyen yüzünü göstermeyi hedefliyorum… Hepimiz, her gün onun kenarından gidiyoruz evlerimize ya da işmize ya da onu izliyoruz en sıkıldığımız anlarda.  Bazen en modern mekanlarda, bazen de en salaş yerlerde, belki bir taş tepesinde oturup onu izleyerek sakinleşiyor, kendi içimize dönüyoruz. En güzel balığı yiyoruz ama tüm bunların değerini biliyor muyuz, koruyor muyuz? İnsan sevdiğini kırar mı? Marmara, daha genç bir deniz. İçinde bulundurduğu bunca zenginliği kaybetmemesi için elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerektiğini ve bu kadim denizin kıyılarında yaşayan bizlerin sadece ona iyi bakarak yaşayabileceğimiz gerçeğini ortaya koymayı amaçlıyorum. Hayatlarımıza devam edebilmemiz için bir durmalı ve kaynaklarımıza iyi bakarak doğru yönetmeyi öğrenmeliyiz. Doğa her zaman bir yolunu bulacaktır. Ama biz? Bu dünyada adaletli yaşamayı öğrenmeliyiz. İşte okuyucularımızdan beklentimiz tam olarak bu değerlere sahip çıkması.

Marmara Denizi’nin çevresel ve ekonomik önemi konusunda neler söylemek istersiniz? Bölgenin mevcut durumu ve geleceği hakkında nasıl bir değerlendirme yaparsınız?

Bunca araştırma, tecrübe, bilgi ve kaynak taraması ile Akdeniz, Ege, Karadeniz’de yaşayan 428 ortak türün Marmara’da yaşadığına şahit oldum. Daha fazla araştırma yapılsa  (kaynak gerekmekte) belki de bambaşka bilgilere ve rakamlara ulaşabileceğiz. Altı ile üstü bunca değere sahip bir deniz; sadece besin değil ticaret, sanayi, çevresel etkinin odağı, Türkiye’nin en kalabalık illerine ve bunca insan baskısına direnmeye çalışıyor. Bunu daha ne kadar yapabilecek bilmiyoruz. Her vatandaşın belediyelerden, ilgili kamu kuruluşlarından, yasa koyuculardan veya seçecekleri yöneticilerden, kendi haklarını ve doğayı korumasını, hepimizin geleceği için çalışacak adaylardan yana seçimlerini yapması gerektiğini düşünüyorum. Yeni bir parka, dolgu alanına, binaya, yer gök inşaata mı ihtiyacımız var yoksa gelecek mirasımız çocukların spor yapabildiği, orman, yeşil alan, koruma alanları, gelecek doğal kaynakların korunması ve kesinlikle atıkların artık denize doğal arıtma yapılmadan aktarılmasına mı? İnsana hizmet için insanlığın geleceğinin yok edilmesi bana gerçekten garip geliyor. Hepimiz bir yaşam mücadelesi veriyoruz peki sonuç? Daha kirli hava, daha kirli çevre daha kirli ve kaynakları yok olmak üzere olan bir deniz mi beklentimiz? Sürdürülebilirlik kavramını sanırım tam olarak anlayamadık henüz!

Türkiye’de genel olarak biyoçeşitlilik ne durumdadır, hangi türler Marmara Denizi ekosisteminde öne çıkıyor? 

Marmara tüm baskıya direnmeye çalışıyor. Sanırım bu müthiş biyoçeşitlilik için şunları söyleyebilirim.  Birincisi Marmara dediğimiz Asva Avrupa’yı birbirine bağlayan, kadim bilgileri ve geçmişin kültür mirasına sahip bir deniz. İkincisi Marmara’nın sahip olduğu Akdeniz, Karadeniz, Ege’nin ortak deniz yaşamı ve akıntı sistemleriyle inanılmaz bir biyolojik koridor yani yaşamın kaynağı. Üçüncüsü de bugün Akdeniz’de sayıları bitmek üzere olan pinalara ev sahipliği yapıyor. Dünyada sadece Akdeniz’de bulunan mercan resifleri de burada. Deniz ekosistemi ve yaşamı için önemli poseidonyalar da yine Marmara’da… Fok, orkinos, kılıç balığı, mola mola, köpekbalıkları derken insan daha fazla heyecanlanmıyor mu? Biraz onu tanımamıza ve korunması için destek vermemize ihtiyacı var. Bunca biyoçeşitlilik için buna değmez mi?

Kitabınızın yazım süreci nasıl geçti? Bir de belgesel çektiniz, araştırma yaparken veya yazarken en büyük zorluklarınız nelerdi?

Güzel bir tebessüm yarattı bu soru bende. Bir kitap yazmak, bir eser yaratmak, ortak akıl ile ortak çalışma yapmak gerçekten sınanma gibi oluyor. Belli yaşlar sonrası alışmadığımız bir kavram. Yapmış olduğum bu seyahat oldukça zorluydu bunun sonucunda ayaklarım da çatlaklar oluştu. Ayak çatlakları da alçıya alınmayan sadece durup ayaklarınızı uzatarak kendi kendine vücudunuzun iyileşmesini beklemeniz gereken bir tedavi süreci varmış. Tabii benim gibi bir insan uzunca süre durması mümkün mü? bu süreci en iyi şekilde geçirdim. Onlarca kitap, araştırma, makale, kaynak taraması, geçmiş hafıza bilgilerine ulaşmakta kullandım. Kaç kitap, makale, kaynak okudum bilmiyorum bile sonrasında ise tüm bu bilgileri derlemek, bir araya getirmek, kitabı tasarlamak, uzmanlardan görüşler alacak kadar güven yaratmak, okuyucular için cazip hale getirmek, araştırmacı için kolay ulaşacağı ya da yönleneceği kaynak yaratmak, yeni nesil için ilgi çekici hale getirmek (QR) ve tüm destek verenlere ulaşmak..

Her bir adım için ayrı ayrı yazılabilir onlarca deneyim yaşadım. Tüm bu zorlukları aştıktan sonra da bu eserin grafik, kağıt, derlenmesi, yayın evi kim olacak soruları girdi devreye. Onlar da bitti son olarak da işte sponsor, destekçi bulma kısmına geldik. Kısaca en zirvede ve en zoru yine insan, insan ile çalışmak diyebilirim.

Sizce deniz ve su kaynakları konusunda farkındalığı artırmak için hangi adımlar atılmalı? Bireylerin ve toplumun bu konuda nasıl daha duyarlı olabileceğini düşünüyorsunuz?

Sanırım bu tamamen kültür, eğitim ve öncelik politikası yani aslında devlet politikası diye düşünüyorum. Denizin, su kaynaklarının, çevrenin, hayvan, kadın, çocuk gibi konularda ki okul öncesi, sonrası eğitimler ile başlayarak bireyleri bu konuda bilinçlendirmek ve sonrasında bireylerin yasal ve yaşamsal haklarının ne olduklarını aktarmak lazım. Bunun sonucunda evinizden başlayarak doğaya ve denize atılan atıkların nereye nasıl gittiğini sorgulamak gerekiyor. Sonrası, aslında en önemlisi de insanın kendi soluduğu havaya, kendi yediği besine sahip çıkması ve kendi geleceğini korumayı öğrenmesi. Belki de okul öncesi eğitim ile başlayan yeni zamana ayak uyduran modellerle (WR, 3D, vb) teknolojiyi birleştirerek doğa ile birebir etkileşim ile (doğa, kamp, yürüyüş, kıyı temizliği, gönüllük programları) desteklediğimiz eğitim modelleri yaratmalıyız. Muhtemelen bunun sonucunu 2 veya 3 kuşak sonra almaya başlayacağız. Bu da bir yaşam biçimi haline gelecek. Birlikte her şey mümkün.

Bizlere Deniz Yaşamını Koruma Derneğinden bahsedebilir misiniz? Kitap çalışmalarındaki rolü ne oldu? Derneğin yeni projeleri var mı? 

Deniz Yaşamını Koruma Derneği, 2015 yılında kuruldu. Bugüne kadar Marmara Denizi özelinde, Akdeniz’e endemik olan mercanların doğal resif oluşması için nakilleri, mercan resiflerinin restorasyonu ve korunması, hayalet ağların deniz tabanından temizlenmesi ve dönüşümü, biyoçeşitlilik takibi, tür ve habitatlarının korunması, su altı kültür ve mirasının korunması, sanat ve sürdürülebilir tasarım alanlarında projeler yönetmekte, 2022 yılı itibariyle ulusal ve uluslararası partnerleri ile tüm okyanus ve gelecek deniz yaşamı için faaliyet göstermektedir. Projelerimizle ilgili olarak şu başlıkları verebilirim:

▪ Mercan Nakil ve Restorasyonu

▪ Tavşan Adası Denizel Koruma Alanı

▪ Mercanların, Deniz Dibi Yaşami Ve Denizel Koruma Alanını (Tavşan Adası) 7/24 Online

İzlenmesi

▪ Bilimsel Araştırma

▪ Hayalet Ağ Temizliği ve İleri Dönüşümü

▪ Deniz ve Sanat ile Kültürel Farkındalıklar Yaratmak

▪ Kıyı ve Deniz Dibi Temizliği ve Farkındalığı

▪ Tür Araştırmaları

▪ Ulusal, Uluslararasi Projeler ve Partnerler

▪ Marmara’dan Akdeniz’e Sürdürülebilirlik Serüveni

Tüm bu projelerin elbette ki bu kitabın oluşmasında önemli bir görevi ve hafızası var.  Toplumun her kesimine ulaşabilen, yapılmayanı yapmaya cesaret eden, özgür, bağımsız ve sonuç odaklı olarak odağına tamamen birlik, sürdürülebilirliği almış bir sivil toplum hafızası gerçekten son derece değerli oluyor. İleride elbette ki birçok projemiz var. Ayrıca kurumlara ve amaca yönelik olarak da projeler geliştirebiliyoruz.

Benim süreçteki misyonum ise bu alanlarda ve sürdürülebilirlik danışmanlığı, proje geliştirme gibi konularda liderlik etmem ve böylece bilgi birikimimin bu kitapta toplanmasıyla oluyor.

Kitabınız ulaşmak isteyen okurlar nasıl bulabilir? Hangi yayınevlerinde, hangi tarihte satışa sunuluyor kitabınız?

Kitap Mazars Denge ve Kariyo & Ababay Vakfı destekleriyle hazırlandı. Arkas Line sürdürülebilirlik politikalari kapsamında ve sponsorluğunda Yapım Ofset Yayın Evi tarafından basıldı. Gerçekten çok büyük bir emek var gerisinde. Bu kadar bilginin, hafızanın, istatistiksel verinin toplanması, yolculuğun zorluğunu öncelikle denizciler anlar ama genel okuyucu için de belki bir hayal kurdurabilirsem her gün 30-50 mil yol yani 40 deniz mili 75 km yapar. Buna rüzgar, dalga, günde iki dalış, verilerin işlenmesi sonrası yazım aşamasını da eklerseniz yapılan işin zorluğunu belki anlarsınız. En önemlisi bu kadar kurum, kuruluş, insanı bir araya toplamak ve bir fikrin etrafında bir araya getirmek inanılmaz bir deneyim oldu. Marmara Son Sığınak kitabımız yakın zaman içinde seçkin kitap evlerinde, İnternet ve Deniz Yaşamını Koruma Derneği sayfalarımızdan temin edilebilecek. Unutmayın, Marmara Son Sığınak!