1880’lerin sonu… Parçalanan bir imparatorluğun, anavatana canını atmaya çalışan evlatları… Biri Kırım’dan yollara dökülüyor, diğeri trenlere atıyor kendini…
İçinde ‘bir yerden ayrılmanın bilgisini’ taşıyan ailelerin dördüncü, beşinci kuşak çocuğu olarak Bursa’da 1973’te dünyaya geliyor Arzu Kaprol. Baba tarafı Kırım’dan göçmüş, anne tarafı ise Bulgaristan’dan. Göç etmenin hikâyeleri ve bunun zorluklarını dinleyerek, yaşayarak büyüyor. Yaşam hep bir mucize ve mucizevi tesadüflerle dolu…
Baba tarafı deri işiyle uğraşan ve hep erkek çocuklara sahip bir aile… Arzu ise aileye doğan ilk kız… Küçücük bir çocukken hayali astronot olmak. Annesinin atölyesinde düğmeleri uzay gemisi yaparak uzay öyküleri uyduran o tatlı kız çocuğu henüz bilmiyor bir gün ünü Türkiye sınırlarını aşan bir moda tasarımcısı olacak.
Dördüncü Nesil Terzi
Anne tarafı daha muhafazakâr, baba tarafı ise bilime odaklı. Baba üç şeye hayran: Atatürk, sibernetik ve Nazım Hikmet. Kocaman bir kütüphane var evlerinde. Baba Kapalıçarşı’da deri dükkânı olan ama ondan çok hayatını okumaya adayan, bunu kendi içinde yaşayan bir adam.
Anne ise I. Dünya Savaşı’nda Yunan askerlerini bilen bir annenin evladı… Anneanne II. Dünya Savaşı sırasında okul müdürü olan eşinin ve kızının kıyafetlerini özenle diken biri. Terziliği ona annesinden miras… Meslek olarak bir bedel karşılığında olmasa da her zaman anne de, anneanne de bütün çevrelerini giydiren kadınlar. Arzu Kaprol ise sülalenin dördüncü kadın terzisi…
İyi giyinmeyi seven, orta hallinin belki azıcık üstünde olan bir aile… Kendinden 12 yaş büyük ağabeyi ise baba tarafından gelen deri işini hep sürdürmüş.
Bir Yangın ve Dikiş Makinesi
Annesi ve babası evlendikten bir gün sonra büyük Bursa Kapalıçarşı yangını çıkıyor ve baba tarafı sahip olduğu tüm mal varlığını yitiriyor. Koca bir konakta yaşıyorlar ama ekmek alacak paraları yok. Annesi Sezin Seval Özbakış o gün aileye yardımcı olmak için dikiş dikmeye başlıyor. Dikiş makinesini okul müdürü babası bisikletinin arkasında taşıyarak getiriyor kızına. Film karesi gibi…
Bir yangın ve felaketle başlayan annenin terzilik kariyeri Bursa’da hatırı sayılır bir modaevi sahipliğine, pek çok gelinin terzisi olmaya uzanıyor. Annesi ve Yıldırım Mayruk aynı ustanın yanında yetişmişler. Arzu Kaprol çocuk yaşta annesinin modaevinde elbiseler kesip biçmeye başlıyor.
Duvarlara Çizilen Resimler
Arzu Kaprol’ün geleceğini şekillendiren ana kararlardan biri babasının onu Bursa Koleji’ne (o dönemdeki adıyla Namık Sözeri) yazdırması. Yaşamda kendini iyi ifade edebilen insanları yetiştiren, etkin ve modern bir eğitim modeli olan bir okul…
Lise sonda yeni mezun resim öğretmeni Ayşe ise yaşamının rengini ve biçimini biçen kişi. Resim dersi yok ama Ayşe öğretmen onun resimlerini görüyor. Önce bir oda açıyor, öğle aralarında resim yapabilsin diye. Okula yapılan yeni binanın yemekhanesinde bütün duvarlara genç Arzu resimler yapıyor. Hem de bütün derslerden izinli olarak. Yerel basının gösterdiği ilgi o lise öğrencisinin güvenini inşa ediyor. Artık moda tasarımcısı olmak Arzu Kaprol’ün gönlünde de kafasında da net! Mimar Sinan Üniversitesi’ne girmek istiyor. Bu hayali bütün ailesi destekliyor.
Yaşamın Mucizevi Tesadüfleri
Moda tasarımından önce az bilinen bir müzik kariyeri de var Arzu Kaprol’ün. Daha 12-16 yaşlarında okul arkadaşı Şebnem Ferah ile Türkiye’nin ilk kadın rock grubu Volvox’ta keybord çalarak yer alıyor. Yaşamın mucizevi tesadüfleri devam eder ve gündüz konserlerine çıkarlar. Teoman, Erkin Koray, Cem karaca ile sahne tozu yutmanın dayanılmaz coşkusu üniversiteye başlayana kadar sürer.
Arzu İstanbul’a, grubun geri kalanı ise Ankara’ya gider. Ankara’da Arzu’nun yerine gruba Özlem Tekin katılır. O da bir Bursalı ama Ankara’da tanışır Volvox ile.
Çok Çalışkan ‘En Kötü Çizer’
Mimar Sinan’da sınıfın en kötü resim yapanıdır ama çok çalışır. Sürekli çizdiklerini hocalarına gösterir, sürekli yarışmalara başvurur. Bitirince de çizgi dili olarak istediği yerde değildir. Ama bir insan düşünün ki sürekli çiziyor. Çizdikçe el kaslarını güçlendiriyor.
Arzu Kaprol, 1995 yılında aldığı Beymen Academia ‘Avant-garde Tasarımcı’ ödülü ile moda dünyasında adını duyuruyor. Paris American Academy’de Perfectionnement programını tamamlıyor. Kendi adını taşıyan markasını 1998’de moda tutkunlarıyla buluşturuyor.
Yarışmada seçilen beş eşit birincinin koleksiyonları Beymen mağazalarında kendi isimleriyle satılıyor. Sadece ödül veren bir yarışma değildir o. Tasarımcıyı hemen mağazada üretilebilir, satılabilir kıyafet yapma bilgisiyle donatıp bambaşka bir yere taşıyor. Belki de bu yüzden en çok mesleğiyle hayatta kalabilme deneyimini kazandıran Beymen Academia’ya minnettar.
Annesi mesleki yolculuğunda hep kızına yardım ediyor. İlk defilelerin kalıplarını yapmaktan, yarışma koleksiyonlarını dikmeye kadar anne ve kız arasında oluşmuş ipliklerle ve iğnelere birbirine bağlanmış derin bir ilişki söz konusu; hiçbir makasın kesemeyeceği.
Eli Yıldızlara Değiyor
Beymen’le iki yıllık sözleşmesi devam ederken üniversiteden hocası Tamer Müftüoğlu ile ortak ilk tasarım ofisini açıyor. Sonrası? Sonrasını hepimiz biliyoruz. 2007’de Fashion TV ve 2011 yılında Elle Style Awards’tan ‘Yılın Moda Tasarımcısı’ seçiliyor. Meg Ryan, Kelly Rowland ve Chanel Iman gibi ünlü isimleri giydirir.
Yaptıklarını ve aldığı ödülleri saymakla bitirmek imkânsız ama birkaç örnek verelim:
Türkiye’nin ilk hologram defilesini (2015), multi-disipliner bir yaklaşımla tasarım, müzik, dans ve teknolojinin birleştiği Dijital Senfoni’yi (2016), Türkiye’nin ilk dijital couture show’u nu (2016) yapıyor.
Klima değişikliklerine göre fonksiyon değiştiren ‘Akıllı Ceket’i tasarlıyor.
Tasarımları Paris, New York moda haftalarında beğeni topluyor; Fashion Institute of Technology (FIT) müze koleksiyonları tarafından satın alınıp daimî sergide sergileniyor.
New York Museum of Modern Art’ta (MOMA) Amfar 25. yıl sebebiyle defile yapan tek kadın tasarımcı oluyor ve teknolojik kıyafetleri açık artırmayla satılıyor.
Bilişim Vadisi Giyilebilir Teknolojiler Koordinatörlüğü görevini üstleniyor (2021).
TSK’nın üniforma tasarımıyla başlayan, F16 pilotlarının özel kıyafetleriyle devam eden, üniformada tasarım ve üretim alanındaki pek çok özel şirkete ve savunma sanayinde farklı ülkelere tasarım yapıyor.
İstanbul İtfaiye ekiplerinin üniformasını yeniliyor (2021).
TÜBİTAK Kutup Araştırmaları Enstitüsü (KAREMAM) görevlendirmesiyle Antarktika seferinde görev yapan Türk bilim insanlarının ekstrem koşullara uyumlanmaları için koruyucu kıyafetlerini tasarlıyor. Bu proje için Pandemi koşullarında Antarktika’ya gidiyor, araştırma gemisinde kalıyor.
İkiz oğulları Derin ve Doruk büyürken, onun da yasam tutkusu büyüyor.
Başarısının Sırrı Neydi
Arzu Kaprol’ün sırrı neydi diye sorunca verdiği yanıt şu:
“Çok çalışmak. Vazgeçmemek. Hayat ne getiriyorsa getirsin… Bunların hepsi her zaman çok motive edici şeyler olmayabilir ama yılmamak ve inanmak. Bu inanmak da safiyane bir Pollyanna gibi değil. Kendine acıyarak da değil. Mutlaka bir yol olduğunu düşünerek. Bir sonraki anı hiçbirimiz bilmiyoruz. Şu an neye izin veriyorsa… Yaşamak için, mesleki olarak da insan olarak da neyi iyi yapabileceksem… Ben yasama nasıl bir fayda sağlayabilirim?”
Mesleki motivasyonu, belki de yaşamda kendine biçtiği rol insan bedenini sardığı için, insana ve doğaya bütün olarak iyi gelen kıyafetler yapmak. Giysileri sadece estetik oluş değil, yaşam varoluşuna eşlik eden canlı organizmalar gibi görüyor. Mesleğini moda tasarımı değil, insan inovasyon tasarımcısı olarak adlandırıyor.
Bir bütün olarak yaşamın her alanında, bedenimizi neyin sarmaladığını önemsiyor. “İnsanın bu dünyada varoluşu biricik ruhu, biz bu ruhu taşıyan biricik bedenler ile bu yaşamda varoluyoruz ve giysilerimiz bu biricik varoluşa en yakın eşlik eden ve bedenlerle beraber hareket eden yegane tasarım, bu sebeple bu varoluşu neyle sarmaladığımızı çok önemsiyorum” diyor.
Manevi yanı da güçlü, kendini içsel olarak da beslemeyi ihmal etmeyen pozitif bir tasarımcı Arzu Kaprol. Ve hayali astronot kıyafeti tasarlamak…