Sayılı sergi: Sonsuzluk kadar, geçmiyor / Evrim Altuğ

Türkiye güncel sanatının kendine özgü imzalarından Serhat Kiraz, Maçka Sanat Galerisi’ndeki “Transform” sergisiyle biçim ve içeriğin yaşadığı dönüşümü izleyiciyle yüzleştiriyor. Galerideki ilk sergisini 1984’te açmış, kurucu üyesi bulunduğu Sanat Tanımı Topluluğu ile sanat tarihine mal olmuş Kiraz, sayılar, biçimler ve renklerle örülü değişken ve bol dipnotlu kavramsal sergisi için konuşurken, “Bu sergiyi, birbirine ardışık olarak herkes görebilsin diye yaptım. Ne, nasıl çoğalıyor? Neyin çoğaltılmaması gerekiyor? Bunlara karar vermek gerekiyor. Bize farklı farklı gösterilen ‘aynı’ şeyleri, birbirinden nasıl ayırt edebileceksin? Sonunda, düşünsel yapıda herhangi bir şey değişmiyor,” mesajını paylaşıyor.

Türkiye güncel sanatında (alfabetik soyadı sırasıyla) Şükrü Aysan, Ahmet Öktem ve Avni Yamaner ile dahil olduğu “Sanat Tanımı Topluluğu (S.T.T.) ile (1) tayin edici bir tarihsel kavşak yaratan sanatçı Serhat Kiraz’ın yeni kişisel sergisi “Transform” (Değişken Biçim), Maçka Sanat Galerisi’nde (MSG) (2) izlenime sunuldu.

Didem Çapa’nın 2021’de Rabia Hanım’dan devraldığı, logosunun merhum grafik tasarım ustası Mengü Ertel’in imzasını taşıdığı MSG’deki serginin açılışına, Kiraz’ın bir çok öğrenci ve yakını ile, başta Rabia Çapa ve galerinin Mimarı Mehmet Konuralp gelmek üzere, S.T.T. üyesi, sanatçı Ahmet Öktem, sanat tarihçi Ebru Nalân Sülün, Mine Sanat Galerisi kurucusu Mine Gülener ile, Tayfun İncedayı, Hakan Demirel, Ani Çelik Arevyan, Fatih Kızılcan, Esra Carus, Rabia Seyhan, Tunç Ali Çam, Banu Çarmıklı, Cem Odman ve sanatçı Halil Altındere (ailesi) gibi, pek çok yaratıcı – yoldaş ve dost imza da katıldı.

İstanbul Maçka’da, Varlık (Sadıkoğlu) ile Rabia Çapa’nın 1976’da Yüksek Mimar Sn. Mehmet Konurap mimarisi ile hayata geçirdikleri bu ‘yaşayan sanat anıtı’nda, Kiraz’ın desen, yerleştirme ve akrilik dizileriyle örgü yeni sergisinin, 7 Haziran 2025’e dek izlenebileceği müjdelendi.

MSG’deki ilk kişisel sergisi “Döşem”i de, dilekolay 1984 Şubat ve Mart ayında, kontak baskıları kullanarak ‘mekâna özgü’ biçimde yerleştirme olarak sunmuş (3) Kiraz’ın 2025 tarihli yeni sergisi ‘Transform’, kapılarını da galeride ziyarete ‘kiraz zamanı’ açmış oldu. Etkinlik, galeride yine ‘görsel, kavramsal ve plastik bir araştırma laboratuvarı’ olma iklimi yarattı.

Kavramsal sanat (4), bilindiği gibi “1960’larda artık kendilerini alışılageldik sanat eseri biçiminde göstermeyen sanat eserleri için kullanılmaya başlanmış bulunuyor. “Fikir Sanatı” olarak da anılan bu eğilime mensup sanatçılar, bir resim veya heykel yapmak üzere yola koyulup, bu amaca yönelik fikirler üretmek yerine geleneksel gereçlerin ve biçimlerin ötesinde düşünüp fikirlerini uygun malzemeler ile ifade etme amacı güdüyor.” Kısaca sanat hakkında düşünmek, tam da o sanatı yapmak ve benimsemenin görünmeyen sosyal ve kültürel tutkalı haline geliyor.

Kendini ‘her biçim ve malzemede var edebilmesiyle’ bilinen bu sanat biçimine sâdık Serhat Kiraz, bir anlamda, 1978’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde S.T.T. ile açtığı (5) “İmge – Gerçeklik Üstüne” temalı grup sergisinden de günümüze uzanan bir eğilim ile, ‘asıl – suret’ ve ‘hayal – hakikat’, ya da ‘olgu ve gerçek’ veya ‘temsil ve doğru’ gibi unsurları, sanatında gözle görülür bir ısrar ve tutarlılık içinde araçsallaştırıyor.

1954 doğumlu sanatçı sayı ve renkleri birbirleriyle kâğıt ve tuval üzerinde kucaklaştırdığı 2025 Nisan-Mayıs-Haziran aralıklı yeni sergisinde de, sayıların ‘iz’leriyle, renklerin uygarlık tarihi ve grafik sanat hafızasındaki kodlarını, analitik, ironik bir tavırla tartışıyor.

Sergide, Kiraz’ın üst üste ‘pozladığı’ devasa sayı ‘iskeletleri’yle türetilmiş yatay ve yalın, renkçi ve grafik yoğun, tekil ve çoğul ‘varyantlı’ soyutlamalar ön planda. Sanatçı, kendi içinde izleyenden zaman, merak ve sabır talep ettiği, varoluşun bir bakıma ‘cebr-i daim’ halinde kendisini izleyenle bütünlediği yeni sergisinde özellikle, doğayı algılamamıza vesile olan, yine grafik sanatında temel renklere sadakât ile yaptığı ‘renk çiftleşmeleri’yle, bu ifade ve temsil olanaklarının sınırlarını, yeşil, kırmızı, mavi ve beyaz, sarı ya da yeşil ve gri gibi organik dönüşüm hali ve ‘tabirlerinde’ yokluyor (veya doğuruyor).

MSG’nin verdiği bilgilere sadâkatle iletirsek, sergisinde “Onluk sayı sisteminin temelini oluşturan 0’dan 9’a, toplam 10 temel rakamı, üç ana renkle (kırmızı, mavi ve sarı), algoritmik bir yapıda buluşturan” Kiraz, “…görsel analiz, kodlama teorisi ve göstergebilim ışığında, rakamları üç ana renk ile örtüştürerek, katmanlı ve yarı saydam etkiler yaratıyor. Her rakamın üç durumlu bir mantık içinde çalıştığı üçlü kodlama sisteminde belirli rakam kombinasyonları, ikincil ya da üçüncül renkler, rakamların kesiştiği çakışma bölgeleri ise, üst üste binmeden doğan renkler doğururken, gri bölgeler ve renkler için kullandığı farklı tonlar, sanatçının algoritmanın dışına çıkarak, biricikliğin sınırlarını zorladığı alanları oluşturuyor.”

Yine MSG’den aldığımız bilgi uyarınca, “…Serhat Kiraz’ın eserlerinde gizlenen görsel cebir ve renk matematiği, müzikteki ‘üçlülerin tınısı’ ile görsel bir senfoniye dönüşüyor. Sanatçı, bir algoritma dahilinde matematiği, renk teorisini ve estetiği, tam bir duyusal sürükleyici deneyim olarak yeniden tasarlayarak, ‘standart rakamlar’a yeni bakış açıları sunuyor.”

Bu kurumsal ikrama ek olarak, Kiraz, sanatında gerçek – objektif ve ‘gerçeklik hali’ arasındaki kaygan zeminin, bir anlamda subjektiflik hallerinin portrelerini türeten üslûbuyla biliniyor. ‘Kavram ve biçim’ denen iki göstergebilimci kedinin, birbirinin kuyruğuna sürekli takıldığı yalın, yankıcı ve yapısal üslûbuyla Serhat Kiraz, yapıtlarında özellikle mantık, muhakeme, arşivleme, bellek, türev, kök gibi unsurları izleyenlerin huzurunda tartışma ve tabire sevk ediyor.

Zaten, Kiraz’ın kuşağına baktığımızda, sanatın bir duygulanımdan öte bir bilgilenme ve yorum kaynağı olarak tecrübe edildiği yapıtlarıyla, yaşıtı sayabileceğimiz ve eserlerinde imge ile bilgiyi çakıştıran ABD’li sanatçı, (ülkemizde de eserleri Borusan Sanat Galerisi ve Kuad Sanat Galerisi’nde, Beral Madra küratörlüğünde sergilenmiş) Joseph Kosuth da akla gelebiliyor.

Keza S.T.T.’nin 1980’de konuk sanatçılar Alparslan Baloğlu ve İsmail Saray ile ortaya koyduğu “Sanat Olarak Betik” sergisi ve dokümanı da, referansları arasına Kosuth ile birlikte, Carl Andre, Sol LeWitt, Robert Morris gibi isimleri alenen dahil ediyor. (6)

Ama Kiraz, bu plastik duruşuyla çağdaş müzik (John Cage) ve caz müziğine (Miles Davis) yakın durduğu kadar, eserlerinin çağrıştırdığı aşkınlığın türev potansiyeli ile klasik müzik tarihinde W.A.Mozart veya Johann Sebastian Bach’ı da selâmlayan, ‘yankıcı’ bir tavır ortaya koyuyor.

Kiraz’ın 13 yıl önce Ata Gür’e verdiği son derece değerli bir röportajda, kavramsal sanatın ne olduğu ve bir örnek vermesini talep edişine dair  (7) telaffuz ettiklerine baktığımızda, sanatıyla ve o sanatın irtibat kurduğu hakikat ile ilişkiyi aydınlatmak, sanırız çok daha müsait görünüyor:

“Kavramsal sanat dedikleri zaman, şöyle bir şey de ortaya çıkıyor: Oturup ya heykel yapıyorsun ya resim yapıyorsun, ama bir şey anlatmak istiyorsan mesaj “onu en iyi şekilde en kısa şekilde ne anlatıyor?” olur. Dosya kâğıdı anlatıyorsa, şu üstündeki yazıyı o zaman oturup da onu öbürüne çevirmenin ne gereği var? Yani bir şeylerin çevrilmesinin transformasyonu ne derece gerekli? Kendi halinde kalması zaten yeterli oluyorsa… O zaman o üretim konusunu da tekrar şekillendirmek gerekiyor.

Nesne, kendisinden öğrenilir. Nesnenin üzerindeki söylemlerden öğrenmek ne kadar doğru diye bir soru sordum. Yani, gerçek gerçeğin kendisidir diye bir şey çıkıyor ortaya. Şimdi gerçeğin kendisini anlatmaya çalıştığın zaman, o zaman gerçeklik dünyasında hareket ediyorsun.

Sonra onun için “Görsel Yanılsamalar, Algılama ve Gerçeklik”i yapmıştım. Çok gerçekçi resimler yaptım, çok gerçekçi görüntülerle, çok farklı medyaları kullanarak, 1979’da. Kutuların içerilerine sayıları koydum. Farklı şekillerde bulunsun diyorum, aynı görüntü. Resim yapıyorum, fotoğraf olarak gösteriyorum, slayt olarak gösteriyorum, kendi üstüne asıyorum.

Gerçeğin kendi üstüne fotoğrafını koyduğun zaman, gerçekle onun arasındaki gerçeklik düzlemini çözebiliyorsun. Hâlbuki, onu kaldırdığın zaman sana gerçekçi olarak görünüyor. Yani aslında medyada gerçekçi olarak gördüğün her şey ne kadar görüntü gerçekçi olursa olsun, öbüründen kopuk olursa gerçek olarak gözüküyor. Böylece sen bir şeyi değerlendirirken başkalarının değer yargıları üzerinden değerlendiriyorsun.

Hâlbuki kendin ona ulaşıp kendin bakabildiğin zaman farklı şeylere ulaşabiliyorsun. Şimdi sanatın içinde bu yapı var. O zaman yaygın olan gerçekçi sanat. İşte dışarıdan baktığın zaman benim yaptığım gerçekçi gözüküyor, çok gerçekçi resimler var içinde. Ama o ne kadar o gerçeği yansıtıyor? Oradaki ikinci aşamadaki öneri o, gerçekle karşı karşıya getirildiği zaman. Dolayısıyla o stratejiyi hep uygulamaya başlıyorsun. Gerçekle karşı karşıya getirmek için.”

MSG’deki “Transform” sergi açılışında bir araya gelme fırsatı bulduğumuz Serhat Kiraz, (ilk ve son) çalışmalarındaki bu manyetik ısrar ve o ısrar içindeki arayış üzerine bize de, şu bilgileri veriyor:

“Şimdi burada gördüğümüz değişim, formun değişimi: Transform. Sergi formun değişimi üzerine kurulu diyebiliriz. Ayrıca, burada o formun mekânla uyumu da mesele ediliyor. Sergiye baktığında, ardışık sayılar üzerinden 10 rakamını, üç temel renk ile sarı, kırmızı ve mavi üzerinden oluşturduğum görülebiliyor.

Meselâ 1, 2, 3 diye başlıyor ve ben bunu ‘kodladım’. Bunun aynı zamanda, bilgisayarda oluşturulan kodlama sisteminde yer alan çoğalmayı bu mekân içinde de anlatabilmesini istedim. Zaten resimler, ilk bakışta aynı imiş gibi görünmekle birlikte, birbirleri içinde tekrar edilerek değişmeye başlıyorlar. Yapılar üst üste geldiğinde de kendi renklerini kendilerini oluşturuyor. Burada, 10 tane tekli, 70 x 100 cm. ebadında tuval üzeri akrilik resim bulunuyor. Bunlardan en sonuncusunda, 0, 1, 2’den sonra renk değiştiğinden itibaren, başka bir sisteme geçiş yapıyor. Bu yüzden de önümüze altı tane desen geliyor ki, bu resimler aslında ‘bir anda çoğaltılabilmeleri’ anlamında bakarsak da 60 tane olabiliyor. Ama karışık sayılarla da, sonsuza varabiliyor.”

Eserlerindeki zihinsel pırlantayı her seferinde daha da kıymetlendirmiş Kiraz’ın MSG’deki seri (ama biricik) yapıtlarına, bu açılışta da birlikte bakarken aklıma şu soru da geliyor:

“Serhat Kiraz, rasyonel olanla barışık mı? Yoksa bu yönde bir krizi, rasyonel olana dair kuşkusunu ömür boyu yaşıyor olabilir mi?”

Yine bir hoca dobralığı ve cömertliğiyle, Kiraz Hoca şu yanıtı veriyor:

“Düşünülebilir. Meselâ Almanya’da yapmış olduğum geçmiş bir sergimde büyük bir ‘strüktür’ kurmuştum hatırlarsan; bu yapı, evreni anlamak için onun varolan katmanları, yapıları üzerine bir çalışmaydı. Bu da eski Platonik düşünceye bağlı bir sisteme bağlı.

Ama bu soruyla senin kastettiğin, ‘her şeyin dışında’ değil mi?

Yani biz şimdi, bu ikisinin arasındayız ve henüz hangisinin doğru olduğuna karar veremiyoruz. Bilimsel olarak da hakikaten, bütün bilgi bizde var mı, yok mu buna karar veremiyoruz!

Söylediğin de bunun arayışı içinde geçiyor; ki, ben de işte, bu sistemleri aramaya çalışıyorum. Bu aynı değişken durum, dilbilimde de kendini gösteriyor. Dilbilimcilere göre, üretilmiş hikâyelerin yöreleri, zamanı ve bölgelerine, hatta dinsel kökenlerine göre sürekli değişiyor olan biçimlerini düşünürsen, ben de bunu, bu mekâna nasıl oturturum diye düşününce işte bu sergimle böyle bir düşünce geliştirdim.

Sanatta, zaten geçmişe bakalım: O metni gelin ‘yeniden indirelim’: Walter Benjamin 1935’te ne diyor? “Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı” (8) Ben de herkes görsün diye, onu anlatmak için bu sergiyi, birbirine ardışık olarak herkes görebilsin diye yaptım. Ne, nasıl çoğalıyor? Neyin çoğaltılmaması gerekiyor? Bunlara karar vermek gerekiyor. Bize farklı farklı gösterilen ‘aynı’ şeyleri, birbirinden nasıl ayırt edebileceksin? Sonunda, düşünsel yapıda herhangi bir şey değişmiyor. Değişim oluyorsa da, bu teknik olarak değişiyor.”

—————————

Referans ve dipnotlar: