Geleceğin Sanat Falında, (Daha Bugünden) Görünenler Neler? / Evrim Altuğ

Dünya sanat iklimi, artan teknolojik ve yaratıcı dalgadan nasibini alarak, hızla dönüşüyor. Koleksiyon, müze ve sergi tecrübeleri, art arda vaat ettikleri özgün projelerle izleyicileri her seferinde daha yakından ve bireysel bir deneyime davet ediyor. Leonardo da Vinci’nin 500’ncü ölüm yıldönümü vesilesiyle, gelecek sonbaharda açılacak Paris Louvre Müzesi retrospektifi ekseninde sunulacak özel dijital gerçeklik projesi ‘Mona Lisa: Camın Ötesi’ ile, dünya sanatındaki gelişmelere bu kez de teknolojik gözlüklerle baktık. Bu çekici konuyu Louvre uzmanlarıyla birlikte masaya yatırdık

Dünya, kültür – sanatın geleceğini beklemeyi bırakmış, onu şimdiden yaşamayı seçmişe benziyor. Önemli sanat figürleriyle bu konuda yapılan video röportajlar ve türlü akademik makaleler ile, sanat alanında üretilen medyatik malzemeye şöyle bir kabaca baktığımızda, izleyici ve üreticiler dahil, zaten herkesin yıllardır gözünü ileriye diktiği, kendini iyiden iyiye belli ediyor.

Sözgelimi, ABD’nin Philadelphia kentindeki Franklin Enstitüsü, ‘Sanal Gerçeklik Deneyimi’ projelerini, bundan ta üç sene önce sundukları bir düzenleme ile kültür dünyasına iletmiş bile. (https://www.fi.edu/exhibit/virtual-reality-museum) Burada ziyaretçiler, suların derinliklerine, gökyüzü, uzay ve hatta insan bedeninin iç evrenine doğru, hayal güçleri ve teknolojinin refakatinde dalmayı seçiyor.

“Dali”lik bu

Bugün hemen her müze ve kültür kurumunun, bir cep telefonu ‘uzantısı’ bulunuyor ve bu türlü dijital uygulamalar, ziyaretçilerin kurum veya düzenlediği etkinlik dahilinde çok daha fazla katılımcı ve yönlendirici biçimde deneyim yaşamalarına olanak veriyor. Bunun gibi, ABD’nin Florida eyaletindeki Dali müzesi de, bu deneyim zenginliğinin farkındalığıyla, yine bu yıl Nisan ayı itibariyle sunduğu ‘Dali Yaşıyor’ isimli projesiyle, (https://thedali.org/dali-lives/) adından söz ettirmişe benziyor. Kurum, sanal gerçeklik imkânını halihazırdaki yeni sergileri ve sundukları yapıtlar üzerinden bugün de sürdürüyor. Bu anlamda müzede halen, 3 Kasım’a dek ‘Görsel Sihir: Dali’nin Artırılmış Gerçeklik içindeki Başyapıtları’ sergisi ziyaretçi kabul ediyor.

Sanal Deneyimlerle ilgili yazımı Ağustos sayısında kapsamlı okuyabileceksiniz.

Şimdilik sizi ‘en büyük haberle’ baş başa bırakalım:

Mona Lisa ile tanışıp sohbet etmek ister misiniz?

Sergi, 24 Ekim 2019’da halka açılacak. Etkinlik, 24 Şubat 2020 tarihine dek, müzenin Napoléon Salonu’nda Louvre Müzesi Resim bölümünden Vincent Delieuvin ve Baskı ile Çizim Bölümü’nden, Louis Frank’ın küratörlüğünde düzenleniyor.

Louvre, dönüm noktası olacak bu serginin bir parçası olarak, HTC – VIVE Arts kurumu iş birliğiyle, müzenin ilk sanal gerçeklik (VR) deneyimini sunmanın heyecanını da yaşıyor. Louvre, bilindiği gibi Dünyanın en büyük sanat müzelerinden biri ve aynı zamanda, 2018’de 10 milyon 200 bin ziyaretçiyle, halen dünyanın en çok ziyaret edilen sanat müzesi olma sıfatını da taşıyor.

İşte, dahi sanatçı Leonardo da Vinci’nin, Louvre’daki en bilinen çalışması Mona Lisa’nın hikâyesi de, bu kurumun tasarımı olan ve az önce andığımız, New York Kremer dijital müzesi – koleksiyonunun da kullandığı sanal gerçeklik gözlüğü sayesinde ‘canlandırılmayı’ bekliyor.

Mona Lisa: Camın Ötesi,  isimli proje, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen izleyicilerin, Mona Lisa’ya yepyeni bir gözle bakmasını sağlayacak. Bu sanal gerçeklik deneyiminin ev sürümüne, birçok çevrim-içi sanal gerçeklik platformunun yanı sıra HTC’nin dijital abonelik hizmeti VIVEPORT’tan da erişilebilecek; böylece dünyanın dört bir yanındaki izleyiciler Mona Lisa: Camın Ötesi’ne ulaşabilecek. Proje vesilesiyle, ziyaretçilerin sanal alanda resimle etkileşim kurabilmesinin de önü açılacak.

Louvre Müzesi Mediasyon ve Kültürel Programlama Direktörü Dominique de Font-Réaulx“Ziyaretçiler sıra dışı başyapıtı üç boyutlu olarak keşfetme imkânı bulacak. Bu iş birliği sayesinde 500 yılı aşkın süredir kendisine eşlik eden mitlerin ve efsanelerin ötesinde gerçek Mona Lisa’yla tanışıp onun hakkında daha fazla bilgi edinebilecekler,” diye konuşuyor.

Biz de bu tarihsel vesile ile, Louvre Müzesi Kültürel Programlama ve Yorumlama Bölümü Direktörü

Dominique de Font-Réaulx ile görüşme imkânı bulduk:

– Sizce günümüz sanatında ‘trendler’ nereye doğru ilerliyor, bu sürecin başını çeken nedir ?

– Elbette bunu söylemek epey zor. Geçtiğimiz son birkaç yıl, pek çok teknolojik gelişim ve insan ilişkilerine dair artan bir keşfe dair epey hareketli bir zaman dilimi yarattı. Müzeler – umalım ki – sanat yapıtlarıyla temas halinde  olduğumuz yegâne yerler olarak kaldı. Öyle ki, bu yakınlaşmaların pek çoğu, kişinin ‘hayatta bir defa’ diyebileceği türden. Bu sebeple de kıymetli. Temaslara, halen hazırlıklı olunmalı. Teknolojik gereçler ve yeni deneyler ise, yalnızca bu duruma faydalı aygıtlar.

Sanat ve sanatsal deneyim, insanın varoluşu adına aslî bir tecrübe. Müzeler de, bu türlü deneyimlerin yaşanabileceği yegâne ve harika yerler olarak kalabilmeliler.

– Son Venedik Bienali Fransa pavyonu, içerdiği video, düzenleme, müzik ve metin birlikteliği ile çok büyük ilgi topladı. Deneyim, güncel sanatta gittikçe çok daha önemli bir ölçü halini aldı. Bu beklentiyi siz neye yoruyorsunuz ?

– Deneyim hayati bir mesele. Günümüzde izleyicilerin beklentisi bu yönde. Ziyaretten, deneyime dönüşen bu süreç, son yıllarda kendini iyice belli etmekte. İzleyiciler, bu sürecin parçası olmaya gönüllüler. İzledikleri şeyin ne olduğunu anlamaya dair bir niyetleri var; keza yeni hisleri deneyimlemek için de gönüllüler.

– Türkiye’de de kimi kültür ve sanat kurumları, müzeler, sanal gerçeklik deneyiminden faydalanarak sanat tarihsel projeler ortaya koymaya başladılar. Bunun etkileşim hızı adına eleştiriye de katkısı var mı?

–  Üç boyutlu Sanal Gerçeklik imkânları hayret uyandırıcı. Sanata dair yeni yaklaşımlara imkân tanıyorlar. Sanatı ve teknolojiyi, hakikat ve hayal gücünü, gerçekleri ve anlatıyı buluşturabilmek adına olasılıklar veriyorlar. Bununla beraber, bilgi ve uzmanlığa dayalı kuvvetli içerikler adına etkili olmak durumundalar. Bizim de, HTC projesi ile Louvre’da hazırlığını yaptığımız şey, bu.

Louvre’un, benim de ziyaret ettiğim Abu Dhabi projesi, adeta bir kütüphane ile bir ansiklopedinin ruhu ile tasarımlanmış gibi. Sizce bugünün müzeleri ve kültür kurumlarının, geleceğin uygarlığını oluşturma adına operasyonel hedefleri neler olabilir ? Sözgelimi, çocuklar ve yaşlılar ile, ekonomik olarak imkânı bulunmayanlar ile, sanatı buluşturmak adına neler denebilir ?

– Kuruluşlarından bu yana, müzeler geleceğinin uygarlığını yaratmış oldular. Bu, onların 18’nci Yüzyıl sonu itibariyle niçin kurulduklarını da açıklıyor. Buradaki misyon oldukça hayatî önemde. Halen bu unsur, eskisinden de çok daha karmaşık biçimde yerine gelmekle meşgul. Çağdaşlarının beklentileri ise çeşitlilik arz ediyor ve sayıca çoğalıyor. Müzelerin, sundukları kültürel önerileri farklı toplumlara uyumlu hale getirmeleri gerekiyor. Bugün, her ziyaretçi, hangi cinsten olursa olsun kendi bünyesinde bir topluma karşılık geliyor. Bu bir mücadele evet, ama harika bir mücadele.