Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nin sanayicilerinden İzmirli Fotoğraf Sanatçısı Selim Bonfil’in, Arkas’a ait Gülbeniz A gemisinde geçirdiği bir hafta koskoca bir sergiyi de beraberinde getirdi.
Bonfil’in bu süre boyunca çektiği 49 fotoğraftan oluşan “Fotoğrafçının Seyir Defteri” adlı fotoğraf sergisi 17 Aralık 2019 – 17 Şubat 2020 tarihleri arasında Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nin Sanat Galerisi Mos-Art’ta meraklılarını bekliyor.
Biz de çocukluk yıllarından beri içindeki fotoğrafçılık tutkusunu iş hayatının yanında hobi olarak devam ettiren Bonfil’in hem Arkas’a ait konteyner gemisinde geçirdiği bir haftasını hem de üzerinde bıraktığı etkileri konuştuk.
Fotoğrafçılık tutkunuz nasıl başladı?
Fotoğraf çeken bir ağabeyime özenerek başladı. Hem onu çok sevdiğim hem ona çok değer verdiğim için yaptığı işe benzer bir iş ben de yapmak istedim. Görsel bir kişi olduğum için fotoğrafçılık bana çok uygun geldi. Daha sonra lise yıllarında okulun fotoğraf laboratuvarında siyah beyaz baskı deneyimlerim oldu. Zamanla bu tutku gelişti ve hobim oldu.
Fotoğrafçının Seyir Defteri sergisi fikri nasıl oluştu? Gülbeniz A konteyner gemisine sizi ne getirdi?
Her fotoğrafçı kendi özgün projelerini yaratmak ister. Bu konuda beyin jimnastiği yapmak gerekir.
İşim dolayısıyla yıllardır ürünlerin nakliyesini gemiyle yapıyoruz. Bir konteyner gemisindeki yaşamı hep hayal ve merak etmişimdir. Lucien Bey’i tanıdıktan sonra gemide bir hafta geçirebileceğimi düşündüm. Ondan rica ettim, o da beni kırmadı ve bu projenin gerçekleşmesi için gerekli olanağı sağladı. Hem de kendi kamarasını vererek. Ona teşekkür borçluyum.
Bir hafta boyunca Gülbeniz A konteyner gemisinde seyrettiniz. Konteyner gemisindeki hayatla ilgili aklınızda kalanlar neler?
Sessizlik, sakinlik, derinlik, mavilik… Birkaç kelime ile anlatsam bunları söylerdim. Bir hafta boyunca çok sakin bir zaman geçirdim. Doğa-insan-zaman ilişkisi üzerine düşündüm. Gemideki disiplinli çalışma ve dayanışma beni oldukça etkiledi. Ayrıca fotoğraflarımla bol bol ilgilenme fırsatı elde ettim.
Bu yolculuğa başlamadan önce beni en çok tedirgin eden çalışanların beni nasıl karşılayacağı idi. Bunu tesadüflere bırakmak istemedim. İlk önce karada Kaptan ile görüştüm. Onun düşüncelerini, herkese hitap şeklinin ne olduğunu, kısacası ona nasıl davranmam gerektiğini sordum ve öğrendim. Mesela kaptana gemide Süvari Bey diye hitap edildiğini ben bilmiyordum.
Tüm personel beni çok sıcak karşıladı. Çok yakınlık gösterdi. Ben de onlara sık sık çektiğim fotoğrafları gösterdim. Fotoğrafçılık ile ilgili bildiklerimi anlattım. Bu şekilde onlar ile arkadaş, abi, kardeş olduk. Onları hep anıyor ve hatırlıyorum. Hepsine gösterdikleri yakınlık için de teşekkür ederim.
Gülbeniz A gemisinin personeli idarecilere karşı ve özellikle Lucien beye büyük hayranlık besliyorlar. Hepsinin en çok gurur duyduğu konu Türk bandıralı bir gemide çalışmak. Her gittikleri limanda Türk bayrağını dalgalandırmak.
Nasıl bir rota izlediniz? Sizde özel bir anı bırakan yer var mı?
Geminin rotası İzmir-Valencia-Castellon-Barcelona-Fosse idi. Bir hafta içinde Fosse’a varıp oradan da Marsilya üzerinden Türkiye’ye dönecektim. Ancak kalkıştan önce İspanya’da bir fırtına oluştuğundan bütün program çok aksadı. Kendime ayırmış olduğum süre olan bir haftayı Castillon Limanı’nda doldurdum. Oradan Barcelona’ya geçip uçakla İzmir’e döndüm. Gemide bana genç bir stajyeri refakatçi olarak verdiler. Bu genç arkadaşımla birlikte Valencia’yı gezdik. Valencia’nın ana meydanında bir jonglörle karşılaştık. Hem dış görünüşü hem de yaptığı numaralarla beni çok etkiledi. Onun birçok portresini çektim.
Fotoğraflarda vermek istediğiniz mesaj neydi? Serginin kurgusu nasıl oluştu? Gemi dışında gemi personelini de çektiniz. Orada da günlük bir hayat var, onu göstermek mi istediniz?
Ben fotoğraf çekerken güzeli yansıtmayı seçiyorum. Savaş yerine barışı, acı yerine mutluluğu, öfke yerine sevgiyi, verimsizlik yerine tutkuyla çalışmayı… Severek, özenle ve tutkuyla çalışıp üretmek ve topluma faydalı olmak… Benim Arkas konteyner gemisiyle yaptığım yolculukta gözlemlediğim ve yansıtmak istediğim aslında buydu.
Fotoğrafları lacivert duvar üzerine çok büyük ebatlarda (100 x 140) siyah-beyaz görseller olarak tasarladım. Böylece konunun izleyiciye daha güçlü bir duyguyla ulaşmasını hedefledim.
En önce belgesele benzer, insan odaklı, gemideki hayatı anlatan bir seri fotoğraf olmasını istedim. Limanda yük alıp boşaltmayı, limana yanaşmayı, limandan ayrılışı, günlük hayatı kurguladım vb.
Tesadüf gemide iki tatbikata şahit oldum. Bu da anlatıma renk kattı. Her bir fotoğrafın yanına koyduğum açıklamalar da o fotoğrafta yapılan işi tarif ediyor ve tarihini belirtiyor.
Sergide kaç fotoğraf var?
Büyük boy on altı tane, orta boy on üç tane, küçük boy da yirmi tane fotoğraf var. Toplam kırk dokuz.
Bu sergide, her sergimde olduğu gibi fotoğrafların içeriği kadar sunum şekline de özen gösterdim. Fotoğrafların boyutlarını ve diziliş şeklini sergiye uygun tasarlamaya çalıştım. İki duvar deniz mavisi bir duvar ise griydi. Gri renk denizciliğin zor yanlarını yansıtıyor. Bir de izleyicilere güneşin doğuşu, geminin yol alması ve güneşin batışını konu alan bir video hazırladım. Onu da izleyenlerin kendi yorumuna bırakıyorum.
Fotoğrafların siyah beyaz basılması kurgunun bir parçası mı?
Evet kurgunun bir parçası. Fotoğrafın siyah-beyaz veya renkli oluşunu projeye göre seçmeyi tercih ederim. Bazı fotoğrafçılar gibi gerçek fotoğraf yalnız siyah-beyazdır gibi bir saplantım da yok. Venedik Karnavalının şaşalı renklerini, güzelliğini, muhteşemliğini siyah-beyaz ile veremezsiniz. Gemide geçen zamanın durgunluğunu, sessizliğini, sonsuzluğunu da renklendiremezsiniz.
Fotoğraflar arasında sizin için özel bir anısı olan var mı?
Güneşin doğuşunu ve batışını gemide defalarca seyrettim. O anlar insanı çok etkiliyor. Kimsenin uyanmadığı bir zamanda dünyayla tek başına olduğunuz anların duygusu tarif edilemez. Bu fotoğrafları önce siyah beyaz yaptım. Sonraları tekrar tekrar baktığımda bana yaşadığım o anı vermediklerini gördüm. Serginin siyah beyaz bütünlüğünü bozar mı diye endişelendim. Sonuçta beni etkileyen önemli anlar olduğundan sergide yer almasını istediğim bu fotoğrafları renkli olarak sergiye dahil ettim.
Bu, Moss-Art’ta açtığınız 3. sergi. Buranın sizin için özel bir yeri var mı? Tercih etmenizin özel bir nedeni?
Mos-Art Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nin içinde bulunuyor. Çalıştığım işyeri de orada. M.O.S.B. Mos-Art’ı açtığı zaman, bu galeriye benim de bir katkım olmasını ve fotoğraflarımı oradaki sanayicilerle paylaşmayı arzu ettim. Bunu gerçekleştirmiş olmaktan dolayı büyük mutluluk duyuyorum. Üstelik buradaki sanayiciler de nakliyelerini konteyner gemileriyle taşıttıkları için bu serginin konusu itibariyle bölgede çalışanların ilgisini çekeceğini düşünüyorum.
Bu seyahatten sonra denizcilik sizin için ne anlam ifade ediyor? Denizcilikle ilgili düşüncelerinize ya da bildiklerinize etkisi oldu mu? Farklı bir bakış getirdi mi?
Denizcilik zor bir meslek. Onu yalnız sevenler yapabilir. Sevdiklerinden uzun bir müddet uzak kalmak orada çalışanların en büyük ortak derdiydi. Ayrıca denizin ortasında cep telefonu ve internete ulaşmak mümkün değil.
Denizde tabiatın ne kadar büyük bir güç olduğunu anlıyorsunuz. Özellikle denizin dalgalı olduğu zamanlarda. Fırtınalı günlerde limanlarda hayat duruyor. Batılı gibi doğaya hükmetmeye çalışacağımıza doğulu gibi onunla uyumlu bit ilişki kurmaya çalışmak gerektiğine inananlardanım.
Gemiyle seyahat etmeyi çok sevdim. Daha az yorucu ve kısa zamanda birçok yer görüyorsunuz. Bundan sonra turistik amaçlı gezilerimde bunu daha sık yapacağımı düşünüyorum.
Bundan sonraki projeniz ne olacak?
Uzun vadede devam eden projelerim var. İş veya gezi amaçlı yaptığım seyahatlerde fotoğraf çekerken aklımda olan bu projelerin çerçevesinde kareler yakalamaya çalışıyorum. Bu konularla ilgili ciddi bir birikimim söz konusu oldu. Zamanı geldiğinde teker teker onları fotoğraf severlerle paylaşmayı ümit ediyorum. Kısa vadede ise bazı sanatçıların sahne ve sahne arkasında, provada, mümkünse kendi mekânlarında fotoğraflarını çekmek istiyorum. Bakalım bu düşüncemi gerçekleştirecek bir olanak bulabilecek miyim?