“İnsanlar bakarak, görerek, yaşayarak bir şeyler öğreniyor değil mi? Ben de baktım, gördüm, yaşadım, öğrendim işte. Bir de çektim.”
“İstanbul’un Gözü” adıyla anılan fotoğraf sanatçısı Ara Güler, İstanbullu bir ailenin çocuğu olarak 1928 yılında Beyoğlu’nda dünyaya gelir. Görsel dünyaya duyduğu ilgi çocuk denecek yaşlarda başlayan Güler, lise çağlarında bir yandan film stüdyolarında çalışırken diğer yandan Muhsin Ertuğrul’un öğrencisi olur. Genç Ara’nın tiyatronun yanı sıra edebiyata da ilgisi vardır. Lisedeyken öyküler, piyesler yazar. O yıllarda sinemaya duyduğu ilginin temelinde görsel dünya ile edebiyatı birleştirme tutkusu yatmaktadır. Ancak aradığını tam olarak sinemada bulamaz. Sinemanın kurgu gerektiren dünyası ona göre değildir. O hayatın kendi kurgusunun, an’ların peşindedir. Arayış içinde geçen gençlik yıllarında fotoğraf da çeken Ara Güler, fotoğrafın kendi görsel dünyasının en iyi ifade biçimi olduğunu anlamakta gecikmeyecektir.
Bir yandan İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne devam eden Ara Güler’in profesyonel bir fotoğrafçı olarak Türk basınında yer alması, yayın dünyasında henüz varlık göstermeye başlayan Yeni İstanbul Gazetesi’nde foto muhabiri olarak 1950 yılında çalışmaya başlamasıyla gerçekleşir. Yeni İstanbul, uluslararası ilişkileri üst düzeyde bir gazetedir ve çektiği birbirinden güzel fotoğraflar gazetede boy gösterdikçe Ara Güler, dünya basın fotoğrafçılığı camiasında kısa sürede fark edilir.
1954 yılında Hayat Mecmuası’nda fotoğraf bölüm şefi olarak görev alan sanatçı, 1958 yılında dergi için gittiği Aydın’da büyük bir şans eseri Afrodisias kentinin üzerine kurulan Geyre Köyü’nü fotoğraflayarak arkeoloji dünyasının en önemli gelişmelerinden birine imza atacaktır. Yine aynı yıl Ara Güler, ABD’de yayınlanan Time-Life, haftalık Fransız Paris-Match ve Alman Der Stern gibi ünlü dergiler için de fotoğraf çekmektedir. 50’li ve 60’lı yıllar photojournalism’in/fotoğraf gazeteciliğinin önem kazandığı, dünyanın herhangi bir köşesinde yaşanan olayların, yerlerin fotoğraflar aracılığıyla anlatıldığı dönemdir. Güler’e göre gazetecilik yaşamı boyunca yaptığı en önemli işlerden biri 1960 yılında Nuh’un Gemisi’nin fotoğraflanışıdır. Yüzün üzerinde satış yapan bu fotoröportajı Magnum Ajansı dağıtmış ve bütün önemli basın organı kullanmıştır.
1961 yılında İngiltere’de yayımlanan “Photography Annual Anthology” tarafından dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımlanan sanatçı, aynı yıl Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği’ne Türkiye’den tek üye olarak kabul edilir. 1962 yılında Almanya’nın verdiği “Master of Leica” ünvanını kazanarak bu onura erişen çok az sayıdaki fotoğrafçı arasındaki yerini alan Güler, 60’lı yılların sonlarına gelindiğinde, artık kendisi için dergilerin özel sayılar hazırladığı, uluslararası antolojilerde adı geçen ve uluslararası sergilerde yapıtlarına yer verilen dünya çapında bir fotoğraf sanatçısıdır. Sanat ve sanat tarihi alanında yayınlanan çok sayıda yazı ve yayına onun fotoğrafları eşlik eder, dünyaca ünlü yayınevleri onun fotoğraflarını kullanır. 1971 yılında basılan, Lord Kinross’a ait Aya Sofya adlı kitabı bunlardan yalnızca biridir.
Ara Güler, 1975 yılında Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan “Kahramanın Sonu” adını verdiği 16 mm’lik gerçeküstü bir film de çeker. Aynı yıl davet edildiği ABD’de, birçok ünlü Amerikalının fotoğraflarını çektikten sonra bu görüntüleri “Yaratıcı Amerikalılar” adlı sergiyle dünyanın birçok kentinde sergileyen sanatçı, fotoğrafçılığı boyunca İsmet İnönü, Indra Gandhi, Winston Churchill, Alfred Hitchcock, Salvador Dali, John Berger ve Picasso gibi çok sayıda ünlü kişiyle röportaj yaparak görüntülemiştir. 70’li ve 80’li yıllarda Ara Güler, Pakistan’dan Kenya’ya, Yeni Gine’den Borneo’ya kadar bütün dünyayı karış karış dolaşır.
1979 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Foto Muhabirliği” dalındaki birincilik ödülünü alan Güler’in fotoğraflarının bir kısmı, 1980 yılında Karacan Yayıncılık tarafından basılan “Fotoğraflar” adlı kitap aracılığıyla meraklılarıyla buluşur. 1989 yılında sanatçının 1950 yılından itibaren festivaller ve röportajlar sırasında çektiği, altmış sinemacının fotoğrafını içeren “Ara Güler’in Sinemacıları” adlı kitabı yayınlanır. “Eski İstanbul Anıları”, “Bir Devir Böyle Geçti”, “Yitirilmiş Renkler ve Yüzlerinde Yeryüzü” kitapları ise sanatçının doksanlı yıllarda yayınlanan fotoğraf seçkileridir. Doksanlı yıllarda Ara Güler’in fotoğraflarının yer aldığı kitaplar yurtdışında da basılır. Bunlara en güzel örnek, sanatçının Mimar Sinan’ın eserlerine ait fotoğraflarından oluşan ve Fransa’da “Edition Arthaud”, ABD ve İngiltere’de ise “Thames&Hudson” Yayınevleri tarafından 1992 yılında yayınlanan “Sinan, Architect of Soliman the Magnificent” adlı kitaptır.
2002 yılında Fransız hükümeti tarafından “Lejion D’Honneur; Officier Des Arts Et Des Lettre”, 2009 yılında Paris Belediyesi tarafından “La Médaille de la Ville de Paris” unvanları alan Güler, 2005 yılında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü, 2008 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Sanat Hizmet Ödülü, 2009 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Ödülü, 2009 yılında ABD’de Lucie Awards Yaşam Boyu Onur Ödülü ve 2011 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldü. 2004 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nden, 2013 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden, 2014 yılında da Boğaziçi Üniversitesi’nden “Fahri Doktora” unvanı almıştır.
Yaratıcı fotoğrafçılığın uluslararası alanda ün kazanmış en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Ara Güler’in 90’ıncı yaş günü olan 16 Ağustos 2018 tarihinde Ara Güler Müzesi ve Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi açıldı. Ara Güler aynı yıl 17 Ekim 2018’de 90 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Sanatçının fotoğrafları, Paris, Fransız Ulusal Kütüphanesi’nin yanı sıra New York, George Eastman Müzesi ile Nebraska Üniversitesi’ne ait Sheldon Sanat Müzesi koleksiyonlarında yer almakta, Köln’deki Museum Ludwing ile Das Imaginare Photo-Museum’da sergilenmektedir.
Ara Güler İzmir Sergisi Hakkında
Arkas Sanat Merkezi ile Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi (AGAVAM) ve Ara Güler Müzesi işbirliğiyle düzenlenen sergi 22 Şubat 2020’de İzmir’de kapılarını açıyor. 31 Temmuz 2020 tarihine kadar ziyaretçilerini ağırlayacak sergi Ara Güler’in bilinen önemli fotoğrafları, İzmir fotoğrafları ve Edebiyat Portreleri olmak üzere üç bölümden oluşuyor. İzmir bölümünde Ara Güler’in gözünden 1950/60/70/80’li yıllara ait sergilenmemiş İzmir kareleri, çok sevilen klasik fotoğrafları, İzmir Agora’sı, Efes, Bergama, Allianoi gibi antik kentlerin yıllar içerisindeki değişimini gözler önüne seren fotoğraflar yer alırken, Edebiyat Portreleri bölümünde 100 Yüz ve ayrıca sergide Ara Güler’in fotoğrafları ve kitapları sanatseverler ile buluşacak. Ara Güler’in hayatından kesitler, aile albümünden fotoğraflar ve bazı kişisel eşyaları da sergiye eşlik edecek.
Sergi süresince Arkas Sanat Merkezi’nde İzmir Büyükşehir Belediyesi UNESCO Edebiyat Ofisi ve 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü işbirliğiyle farklı zamanlarda Ara Güler’in fotoğrafçılığı, fotoğraf sanatı ve eserleri üzerine söyleşiler ve çocuk etkinlikleri de gerçekleştirilecek.
Ara Güler kendisini Foto Muhabiri ve aynı zamanda Görsel tarihçi olarak tanımlıyor ve anlatıyor.
Ara Güler bir röportajnda kendisinden şöyle bahseder: “Ben foto muhabiriyim. Fotoğrafçı değilim. kati surette sanatçı da değilim. Ben gördüğümü çekerim. Sanat yapmam. Çok doğal olarak gördüğümü insanlara iletirim. Bunun adı foto muhabirliğidir. Fotoğrafçıyla foto muhabiri çok farklıdır. Foto muhabiri bomba patladığı zaman bombaya giden adamdır. Foto muhabiri tarihi makinesiyle yazan adamdır.”
Fotoğrafın, yaşamın bir anını yakalayıp onu gelecek zamanlara ulaştıran bir sihir olduğuna inanan Ara Güler, “Sevgisiz insan, insansız da fotoğraf olmaz” diyerek insanı hep fotoğraflarının odağına oturtmuştur.
Lise çağlarından itibaren Muhsin Ertuğrul’dan tiyatro dersleri, hikaye müsabakasında derece, piyesler tertip etmek, sinemalarda film oynatmak… Bunlar Ara Güler için belki fazla uzun metrajlı… Deklanşörün arkasında durup karşısındakiyle birebir iletişim kurmak ve hemen o dakika, o atmosferin harmonisini yakalayarak çektiği fotoğrafla istediği mesajı vermek, bir şey anlatabilmek…
Ara Güler’in sözleriyle; “Ben gerçeklerin fotoğrafçısıyım. Etrafımda dönen bir dünya vardır, bu dünyanın içinde bana en duygu verecek, beni en zevklendirecek şey olunca deklanşöre basıyorum. Bir de unutma, ben bir gazeteciyim. Gazeteci olduğum, olayları takip ettiğim için, estetiği az bile olsa çok önemli olduğuna inandığım anın fotografını çekerim. Benim açımdan olay, “an” çok önemlidir. Olay kaçmamalıdır. İnsanların fotoğrafçısı olarak insanların sevinçlerini, dramlarını, yaşama tarzlarını, korkularını, her şeyi kaydetmek istiyorum. Ben kendimi fotoğraf sanatçısı değil, foto muhabiri saydığım için bence estetikten daha önemli olan dokümantasyonun kendisidir. Yani benim için daha önemli olan insanların dramlarının gelecek asırlara kalmasıdır. Çünkü fotoğraf bir kayıt aracıdır ve bir dram bir şey anlatmalıdır ki bir netice çıkarılabilsin. İşte o zaman fotoğraf, çekici olur. Ben kendimi devrini kaydeden bir tarihçi olarak görüyorum. Biz görsel tarih yazmaktayız. Film yapan bir insan düşündüğünü çeker, gerekçe yoktur. Ama fotoğraf tamamen gerçekten kopan bir şeydir. Sanat ise insanın düşündüğüdür, gerçekte olmayabilir. Sanat zaten yalandır. Oscar Wilde da benzer bir şey söylemiştir. Fotoğraf ise var olanı çeker ve olanın içinden bir estetik, bir an, bir dram yakalar. Bu yanıyla sinemadan elli kez daha zordur. Üstelik çok daha sağlam ve etkilidir.”