Alanında uzman iki psikolog, psikoterapi sürecine sanatın yaratıcı potansiyelini dahil ettikleri Sanat Terapisi üzerine odaklandı. Dr. Olcay Güner ve Nur Dinçer Genç ile, bu pratiği, uzmanlar için hazırladıkları kitap üzerinden büyüteç altına aldık.
Müzikten resme, mimarlıktan edebiyat ve sosyoloji ile felsefeye, kültür ve sanat alanındaki disiplinler arası gelişmeleri 20 yıldır izleyen bir yazar ve muhabirim.
Doğrusu bu alandaki – amatör veya profesyonel – her sınıf ile yaşa yönelik etkinliğin bende bıraktığı bir iz oldu. Bu izlerden belki de en sıra dışı olabilecek bir tanesini ise, geçen aylarda İzmir’e yaptığım bir etkinlik seyahati sırasında Alsancak’ta uğradığım bir kitabevinin rafında edindim. Kentteki Yakın Kitabevi’nin Temmuz 2019’da bastığı ‘Sanat Terapisi’ kitabı, yaratıcılık ve insanın ruhsal profili ile gelişimi arasında, alternatif bir okuma ve geliştirme haritası öneriyordu. Bu vesileyle, Klinik Psikolog Dr.Olcay Güner ile, Klinik Psikolog Nur Dinçer Genç ile temas kurdum. İkilinin bu alan hakkında kamuoyuna Arkas News üzerinden verdiği bilgilerin, en az kitapları ve uygulamaları kadar uzun soluklu olabilmesini arzu ederek, hepinize iyi okumalar diliyorum…
Kitabınızı yazmadan önce ne gibi aşamalardan geçtiniz ve kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Kitap sanat terapisi ile ilgilenenlerin hangi ihtiyaçlarını karşılayabilir?
Olcay GÜNER: Çocukluğumdan beri hep sanatçı olmak istemiştim ama rastlantılar ve adeta kendiliğinden açılan yollar, beni Klinik Psikoloji’ye doğru yönlendirdi. Uzun bir süre sanat ile psikoterapiyi birleştirebileceğimi farkında dahi değildim. Ta ki, 1999 yılında yaşadığımız depremin hemen sonrasına dek. Toplu yaşanan psikolojik travmalar sonrasında sahada yapılacak çalışmaları bizlere tanıtmak ve beceri kazandırmak amacı ile yurtdışından gelen pek çok eğitimcinin arasında Sanat Terapisti Rina Lerner Büberoğlu da vardı. Sanat terapisini ilk kez onunla gerçekleştirdiğimiz bir grup çalışmasında deneyimledim ve adeta büyülendim. Artık meslek yaşamımda önemli bir dönüm noktasındaydım. Sanat ve psikoterapiyi birleştirmek için bir fırsat bulmuştum. Bu mesleğime duyduğum büyük heyecanımı daha da arttırmıştı.
Kitabınızı yazmadan önce ne gibi aşamalardan geçtiniz ve kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Kitap sanat terapisi ile ilgilenenlerin hangi ihtiyaçlarını karşılayabilir?
Olcay GÜNER: Çocukluğumdan beri hep sanatçı olmak istemiştim ama rastlantılar ve adeta kendiliğinden açılan yollar, beni Klinik Psikoloji’ye doğru yönlendirdi. Uzun bir süre sanat ile psikoterapiyi birleştirebileceğimi farkında dahi değildim. Ta ki, 1999 yılında yaşadığımız depremin hemen sonrasına dek. Toplu yaşanan psikolojik travmalar sonrasında sahada yapılacak çalışmaları bizlere tanıtmak ve beceri kazandırmak amacı ile yurtdışından gelen pek çok eğitimcinin arasında Sanat Terapisti Rina Lerner Büberoğlu da vardı. Sanat terapisini ilk kez onunla gerçekleştirdiğimiz bir grup çalışmasında deneyimledim ve adeta büyülendim. Artık meslek yaşamımda önemli bir dönüm noktasındaydım. Sanat ve psikoterapiyi birleştirmek için bir fırsat bulmuştum. Bu mesleğime duyduğum büyük heyecanımı daha da arttırmıştı.
Daha sonra bu alanda nasıl eğitimler alabileceğimi araştırmaya başladım. Çok önemli eğitimcilerden yaklaşık 800 saat kadar eğitim aldım. Öğrendiğim pek çok psikoterapi yöntemleri arasında en değer verdiklerimden biri sanat terapisi oldu. Çünkü sanat terapisi sözcüklerle sınırlı değil. Terapist olarak, pek çok danışanın sözel olarak ifade ettiği ‘kaygı’ kelimesinin benzer bir içerikte olduğunu düşünürken, danışanlarımız söz ettikleri kaygıyı sanatla ifade ettiklerinde, her bir danışanın kaygısının birbirinden ne kadar farklı ve biricik olduğunu fark edebiliyoruz. Elbette ki, sanat terapisinde de sözcükler var ama, aynı zamanda renkler, imgeler, şekiller, semboller, metaforlar da var. Danışanın ifade edeceklerini, seansa getireceklerini sansürlemesi neredeyse olanaksız. Danışanların terapiye getirmeyi düşünmediği pek çok yaşantısal meselesini seans sırasında ortaya koydukları eserlere yansıtıvermesi kaçınılmaz. Bu da sanat terapisinin sürprizli, şaşırtıcı ve belki de en
çekici yanı. Bir danışanımın şu sözleri, bunu tam olarak ortaya koyuyor: “Daha önce gittiğim sözel terapilerde seansları benim söylediklerim yönlendiriyordu. Şimdi ise nasıl bir yolda ilerleyeceğimi benim seans sırasında kendiliğinden yapıverdiğim ve o anda önemini çok da farkına varmadığım sanat eserlerim belirliyor. Onlara güveniyorum ve daha doğru bir yolda ilerlediğimi düşünüyorum. Bu eserler neyi çalışmam gerektiğini biliyor ve sanki bana fısıldayıveriyor…”
Ben de tıpkı bu danışanım gibi sanatın ve dolayısıyla yaratıcılığın nazik iyileştiriciliğine güveniyorum. Kendiliğinden akan, içtenlik, samimiyet taşıyan bu doğal gücün hem terapiste, hem de danışana iyi bir rehber olduğuna inanıyorum.
Ne yazık ki Türkiye’de resmi, uluslararası geçerliliği olan, sertifikalı bir sanat terapisi eğitimi ya da master programı yok. Dolayısı ile katılım belgeli kısa sanat terapisi eğitimleri arasından nitelikli olanları seçerek sanat terapisi ile tanışabiliyor ve kendi verdiğiniz kararlarla eğitimlere devam ederek ilerleyebiliyorsunuz. Türkçe kaynaklar da pek az. Bu nedenle hem sanat terapisini ile ilgili başlangıç seviyesinde olam meslektaşlarımızı doyuran bir eser hazırlamaya çalıştık.
Kitabın iki önemli işlevi olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki sanat terapisini tanımak, diğeri uygulamak. Birinci bölümde öncelikle bir yaklaşım olarak sanat terapisinin irdelendiğini söyleyebiliriz.Tarihçesi, hangi alanlarda kullanıldığı, ekoller ile bağlantısı, nasıl iyileştirdiği, malzeme ve mekan kullanımı hakkında bilgiler içeren bu bölümden sonra, çocuklarda ve yetişkinlerde hangi sorun alanlarında ne tür egzersizler yapılandırabileceğimiz konusunda fikir edinebilir, bir sanat terapisi seansının yapılandırılması ve grup uygulamaları hakkında bilgi alabilirsiniz.
Nur Dinçer GENÇ: Psikoloji alanında çalışmaya başladıktan sonra, birçok terapi yöntemi ve teknikleri ile ilgili eğitime katıldım. Bunların pek çoğunu, öğrendiğim andan itibaren büyük bir heyecanla çalışmalarımda kullandım. Ne var ki, öğrendiğim bu bilgileri kullanırken bana her şey sözcüklerle kısıtlanmış ve sınırlandırılmış geliyordu. Marmara Depremi sonrası 1999’da tanıştığım Sanat Terapisti Rina Lerner Büberoğlu ile birlikte, meslek yaşamımda uzun yıllardır aradığım ve eksikliğini hissettiğim, benim için adeta sihirli olduğunu düşündüğüm sanat terapisi ile tanıştım. “Gözlerinizi kapatın, elinize bir parça kil alın ve depremde yaşadığınız duyguları düşünün, bırakın elleriniz istediği gibi hareket etsin”. Yaptığım heykele baktığımda, farkında olmadığım duyguları tüm çıplaklığı ile bana anlatması karşısında şok olmuştum.
Şimdi yaklaşık on yedi senedir sanat terapisi kullanıyorum; yaptığım bireysel veya grup çalışmalarında insanların ilk kez bir sanat malzemesini ellerine 10 Sanat Terapisi alıp ortaya bir eser çıkardıklarında uğradıkları şaşkınlık beni her defasında yeniden büyülüyor. Tutmaya, sansürlemeye çalıştığımız, bazen kendimizden bile sır gibi saklamaya çalıştığımız duygu ve düşüncelerimizin öylece ağzımızdan kaçıp bir hikâye ya da bir resme dönüşmesini izlemek inanılmaz.
Sanat terapisinin travma alanındaki iyileşmeye hızlı etkisini gördüğümüzde, 1999 yılından sonra TPD’de, Travmaya Erken Müdahale Eğitimi Sanat Terapisi Teknikleri’nin oluşturulması çalışması, Van depremi sonrası saha çalışmalarına katılacak meslektaşlarımıza sanat terapisi teknikleri ile krize Olcay Güner, Nur Dinçer Genç müdahale çalışmaları eğitimi verilmesi; 2012 yılında kurulan Sanat Psikoterapileri Derneği’nde “Travma ve Sahada Sanat Terapisi Teknikleri ile Krize Müdahale” çalışması ve Soma’da çalışanlara destek eğitimleri ile öğrendiklerimizi paylaşarak meslektaşlarımıza da katkıda bulunduk. 2000 yılından beri değişik yaş gruplarında çocuk ve gençlere yönelik yaptığımız Sanat Terapisi gruplarımız devam ediyor.
2011 yılından bu yana her yıl ekim ayında Datça’da düzenlediğimiz yetişkinlere yönelik “Geleneksel Sanat Terapisi Atölye Çalışmaları” sürüyor. Kendimizi geliştirmek ve yardım edebilmek amacıyla çıktığımız bu yolculukta, bilgilerimizi paylaşmak ve yeni yetişen meslektaşlarımıza sanat terapisini tanıtmak, sevdirmek ve yıllardır biriktirdiğimiz bilgilerimizi paylaşmak; öğrendiklerimizi başkalarına öğreterek dolaylı yollardan da olsa insanlara yardımcı olabilmek amacındayız. 2016 yılından beri “Çocuklarla Sanat Terapisi Uygulamaları” eğitimlerimizde de kullandığımız çalışmaları bir kitapta toplama fikrimiz de bunun bir ürünü. Umarım ki bu kitap sanat terapisi alanında çalışma konusunda benimle aynı heyecanı hisseden meslektaşlarım için bir yol arkadaşı olsun. İnsanın kırılgan yönlerini sanat ile ifade etmesinin “iyileşme” yolunda önemli bir adım olduğu inancıyla…
Çalışmalarınızda çocuklar , gençler ve aileler ile ‘Dışavurumcu Sanat Terapisi’ gibi konulara odaklanıyorsunuz. Bize bunlardan ve hedef bireylerden bahseder misiniz?
Nur Dinçer GENÇ: Sanat Terapisi’nin kullanım alanları aslında oldukça geniş. Çocuklarla, ergenlerle, ailelerle ve yetişkinlerle kullanılabileceği gibi, iş ve okul ortamlarında da performansı geliştirmek, eğitim vermek,farkındalığı yükseltmek, ekip ruhunu oluşturmak ve kişisel gelişim için de kullanılabiliyor. Ayrıca toplumsal projelerde ve travmalarda da gruplar halinde uygulama yapabiliyoruz.
Sanat Terapisinin etkili olduğu terapötik konulara gelince;
· Duygusal çatışmaları uzaklaştırmak
· Farkındalığı yükseltmek
· Kaygıyı azaltmak
· Acı verici konuları (kayıp,travma,depresyon,yaş dönemleri) ele almak ve işlemek
· Sosyal becerileri geliştirmek
· Davranışları düzenlemek
· Problem çözme becerilerini geliştirmek
· Kendilik değerini yükseltmek gibi bir çok alanı sayabiliriz.
Bu çalışmaları bazen bireysel olarak yapabildiğimiz gibi bazen de grup şeklinde uyguluyoruz. Yani konuşarak yapılan terapi seanslarından farkı, terapi süreci içinde sanat çalışmalarına yer vermek. Sanat terapisi uygulanan kişilerin sanata yatkın olması ya da daha önce sanatla uğraşmış olmaları da gerekmemektedir. Yapılan çalışmalar terapi amaçlı olup bir sanat atölyesi ya da dersi değildir. Kişinin kelimelerle ifade etmekte zorlandığı bir sorununu estetik bir biçimde nazikçe ele alıp, daha kolay ifade etmesini ve farkına varmasını sağlamak amaçlanmaktadır.
Eserin bitmiş haline odaklanan ‘sanat için sanat’ felsefesinden farklı olarak sanat terapisi,‘yaratma’ sürecine odaklanır. Daha da önemlisi burada hedef yaratıcı bir sonuç ortaya koymak değil, kişinin iyileşmesi için sanat yapmaktır.
Kitap, ‘sokaktaki insan’ tarafından da tecrübe edilebilir mi, yoksa bir uzman rehberliği veya gözetimi şart mıdır?
Dr. Olcay GÜNER: Bu bir sanat etkinliği değil. Sanatın psikoterapide kullanımı ile ilgili. Yani asıl amaç psikoterapi yapmak. Sanat sadece bir aracı. Dolayısıyla kesinlikle uzman kişiler tarafından kullanılması ve onların eşliğinde deneyimlenmesi şart.
Ayrıca, sanat terapisini “uğraş terapisi”nden de net olarak ayırmak gerekir. Sanat terapisinde sanat sadece rahatlama amaçlı kullanılmaz. Sanat terapisinde ortaya konan ürünler terapiyi derinleştiren, yüzeye çıkardığı verilerle psikoterapiye yön veren, sözcüklerin ötesine geçerek seansı danışana özgü kılan, yaratıcı enerjinin iyileştirici gücünden yararlanan, duygu ve düşünceleri açığa çıkaran, beynin hem sağ, hem sol yarım küresine etki ederek danışanın sorunlarına yeniden anlam kazandıran bir araç niteliğindedir. Sanat terapisinde amaç, psikoterapiyi derinleştirmek, kişiye özel kılmak, yaratıcı enerjinin gücünden yaralanmak, terapiyi estetik ve çekici kılmaktır.
Sanat terapisi doğaçlama, kesintisiz, kendiliğinden yaratının önemini vurguluyor. Bu konuyu açar mısınız ?
Olcay GÜNER: Bunu şu şekilde açıklamaya çalışayım, aylarca ressamları inceleyen Csikszent Mihalyi en çok onların konsantrasyonlarına hayran kalmıştır. Ressamlar resim yaparken yemeği, içmeyi, yorgunluklarını unutup, trans gibi bir ruh halinde işlerini yapıyorlardı. Resim yapmaları bittiğinde de, sanki hiçbir şey olmamış gibi bu resmi duvara asıyor ve normal hayatlarına dönüyorlardı. Mihaly Csikszentmihalyi yüzlerce ressamı inceledikten sonra anladı ki, gerçek mutluluk ve akış hissi sanat yapma sürecinde gerçekleşmektedir.
Akışın özellikleri şöyledir: Mutluluk, derin konsantrasyon, duygusal hareketlilik, artmış bir üstünlük hissi, kendini kaybetme hissi ve kişisel üstünlük hisleridir. Csikszentmihalyi bu hislerin bütününe “akıcılık” demiştir. Sanat terapisine katılan danışanlar bu derin konsantrasyonu deneyimlerler ve kendinlerini akışa bırakırlar. Akışta kalan danışanlara eserleri birer hediye gibi gelir zira bunların içinde psikoterapilerinde ele alınması gereken pek çok unsur barınmaktadır.
Gündelik yaşamdaki sanat ve kültür faaliyetlerini takip etmenin de bu kitaptaki çalışma örnekleri kadar iyileştirici olduğu düşünülebilir mi?
Dr.Olcay GÜNER: Belki günlük yaşamımızdaki kültür ve sanat faaliyetlerinin geliştirici, büyütücü, hatta bazen dengeleyici yanları olduğunu söyleyebiliriz ama bu kesinlikle sanat psikoterapisi ile eşdeğer bir durum değildir. Mesela, bazen bir sanat eseri bazen zihnimizin gizli bir köşesinde yer alan olumsuz bir yaşantımızı tetikleyebilir. Bu nedenle bu eserlerden rahatsız olabiliriz. Rahatsız edenden geri durmak yerine ona tahammül ederek, önyargısızca bakmak ve bizde var olanı sanat eserinde bulmak bizi geliştirebilir. Danışanlarımız da bazen kendileri ile ilgili bir sürü şey barındıran bir eseri sırf yanlış bir formda olduğu için reddeder ve beğenmezler. Seanslarda o esere yabancılaşmak yerine, tahammül ederek bakmalarını istediğimizde; kendileri ile ilgili pek çok önemli ipucunun farkına vararak, gelişim kaydettiklerini görebiliriz. Kısacası, yardımı dokunacak şeyler bize her defasında çok iyi paketlenmiş olarak sunulmayabilir. Bu durumda beğenilmeyen paketleri de açıp incelemek, içinde ciddi gelişim ipuçları taşıdığından önemli olabilir. Bazen de bazı eserler bizi dengeleyebilir.
Hepimizin duyguları bazen bir uçtan bir uca gidebilir. Örneğin, çok başarılı ya da yetersiz hissedebiliriz. Sanat hepimiz için bu çok konsantre durumlar arasında bir denge sağlayıcı olabilir. Oldukça dingin bir yaşamımız varsa çok karmaşık ve kompleks bir eser bizi dengeleyebilir. Çok karmaşık bir yaşamımız varsa çok dingin bir eser bazen bizi daha fazla dengeleyebilir.
Kısacası, neyi izlediğimiz, neyi tercih ettiğimiz ve nelerden hoşlanmadığımız bize bizimle ilgili ipuçları sunabilir ama tekrar tekrar söylüyorum ki bu sanat terapisi demek değildir. Bu şekilde “iyileşme” olacağı söylenemez.
Çocuklarla ve yetişkinlerle aynı anda (aile odaklı) sanat terapisi önerir misiniz ? Böyle örnekler var mıdır ?
O.G.-N.D.: Sanat Terapisi bireysel ve grup olarak uygulanabiliyor. Bu gruplar aynı soruna sahip bireyler olabildiği gibi ( toplu travma yaşamış bireyler, aynı hastalığa sahip örneğin kanser hastaları grubu gibi), aile bireylerinden oluşan gruplarda da uygulanabiliyor. Anne, baba ve çocukları birlikte sanat terapisi
çalışmasına almak mümkün. Aile ile sanat terapisi uygulamaları ailedeki ilişkisel sorunları çözmeye yardımcı olabildiği gibi, ebeveynlik ve sınır koyma gibi konularda ebeveynlere yol gösterici, çocuklara sosyal beceri kazandırıcı, davranışları düzeltici, ailedeki rolleri belirleyici gibi bir çok alanda yardımcı olabilmekte.
Bazen aileler bize örneğin çocuklarının kurallara uymadığını söyleyerek başvururlar, aile bireylerinin tümünü birlikte alıp sanat terapisi uygulamaları yaparak, ebeveynlerin çocuklarına davranış şekillerini gözlemek, çocukların ebeveynlerini nasıl algıladıklarını anlamak, ilişkilerini, birlikte nasıl çalıştıklarını izlemek ve sonra ailelere yol göstermek bir çok sorunun çözülmesine yardımcı olmaktadır. Dünyada da ailelerle sanat terapisi çalışmalarının bir çok örneği bulunmakta. Otizmli çocuklar ve aileleri, kronik hastalığı olan çocuklar ve ebeveynleri, bağımlılık sorunu olan aileler ve çocukları gibi bir çok sorun alanında aileler ile sanat terapisi uygulamaları yapılmaktadır.
Özellikle altını çizmek istediğiniz, psikoterapistlere ve kamuoyuna yönelik uyarılarınız neler olabilir ?
Dr. Olcay GÜNER: Bu kitaptaki etkinlikleri bire bir kullanmak hiç sanat terapisi eğitimi almamış ve hiç sanat terapisini yaşantılamamış biri için çok da anlamlı olmayacaktır. Sadece teorik eğitimlere katılarak sanat terapisi alanında ustalaşmak da mümkün değildir. Sanat terapisinde neler olup bittiği ancak deneyimlenerek, hissederek, yaşantılanarak öğrenilebilir.
Okumalar, teorik seminerler sanat terapisinde yaşantıladıklarınızı destekler, derinleştirir, sağlam bir zemine oturtur ama tek başına yetersizdir.
Sanat terapisine ilgi duyuyor iseniz şu dörtlüyü ihmal etmemelisiniz: Bir sanat dalı ile uğraşmak, sanat terapisini yaşantılamak, teorik eğitimler almak ve okumak. Gerek bizler, gerek yıllarını sanat terapisine vermiş olan psikoterapistler, gerekse eğitimlerini sanat terapisi alanında tamamlamış olanlar halen uygulamalı sanat terapisi eğitimleri almaya devam ediyoruz. Her uygulamada biraz daha derinleşiyor ve yeni bir şeyler öğreniyoruz.
Sanat psikoterapilerine katılmak isteyen danışanlara ise şunu önerebiliriz. Lütfen terapistinizin eğitimini sorgulayın. Psikoloji, psikoterapi ve sanat terapisi eğitimlerini nereden ve ne miktarda aldığı konusu çok önemli. Sanatı terapilere dahil etmek ne yazık ki günümüzün modası haline geldi. Ehil olmayan pek çok kişinin psikoterapistlik yapmaya çalışması, sanatı terapilerine dahil etme çabaları Sanat Psikoterapileri Derneği’nin de üzüntü ile izlediği bir mesele. Buna bir nebze olsun çözüm üretebilmek için derneğimizin Eğitim Komisyonu Sanat Psikoterapileri konusunda eğitim kriterleri oluşturuyor. Bu çalışma bitmek üzere. Umarım bu çalışma bittikten sonra sanat terapisinin sadece ehil ellerde kullanılmasına katkı sağlayacaktır.