Dünyada Google, Amsterdam Rijksmuseum, Kremer Koleksiyonu gibi girişimler dijital teknoloji yardımı ile başyapıtları kucağımıza dek taşıyor. ‘Dizüstü’müze, ‘cep’lerimize dek giren sanat tarihi ve geleceği, Güney Kore’deki devasa yatırımların yanında, ABD’de çalışıp üreten Güvenç Özel ve Refik Anadol gibi Türk yaratıcılar ile Brendan Ciceko gibi vizyonerlerin çalışmalarıyla da berraklaşıyor.
Keza, Hollanda’nın başkentindeki Amsterdam’da bulunan tarihi Devlet Müzesi Rijksmuseum, henüz birkaç gün önce başlattığı çok ilginç bir teknolojik – kitlesel ve canlı deneyim ile sanatseverleri adeta ‘naklen sanat tarihi’ne davet ediyor. Burada, Hollandalı ressam Rembrandt van Rijn’ın dünyaca ünlü ‘Gece Devriyesi’ tuvalinin, bir yıldan fazla sürecek bir çalışma sonucu aslına en yakın hale getirilmesi öngörülüyor. (https://www.rijksmuseum.nl/en/nightwatch) Tarihi çalışma nedeniyle Gece Devriyesi, camdan yapılmış özel bir bölmeye alınmış görünüyor. Bu meyanda sanatseverler, artık cam bölme içindeki ünlü tabloyu 7 metre uzaktan görebilecek. Cam bölümde restoratör, sanat tarihçisi, küratör, veri bilimci ve fotoğrafçılardan oluşan kalabalık bir ekip görev yapıyor. Bu da bizleri, Orwell’vari bir yaklaşımla, sanat tarihinin ‘Büyük Birader’i olma konumuna biraz daha yaklaştırıyor.
Kaldı ki, bu birikimi küreselleştirmeyi yıllar önce aklına koymuş bir diğer enternasyonal oluşum, Google Kültür Enstitüsü. (https://www.google.com/culturalinstitute/about/) . Kendi içinde başlı başına bir evren sayabileceğimiz enstitü, açıldığı 2015 yılından bu güne, sanat tarihinin başyapıtlarını içeren koleksiyonları, dünya kültür hafızasının yapı taşı sayılabilecek anlarının görsel ve yazılı tutanaklarını, ya da dünyadaki belli başlı tarihsel ve antik hazineleri bizlerle buluşturmayı sürdürüyor.
Enstitü, bu uğurda profesyonelce ve güncel bir yaklaşım sergileyip teknolojinin tüm olanaklarından faydalanıyor ve sanat eserlerini ‘ultra yüksek’ çözünürlükle tarayıp, dijital evrene mal ediyor. Yine, dünya müze ve kültür merkezlerine gidecek imkânı bulunmayanlar için ‘Müze Bakışı’nı vadeden kurum, bu maksatla hazırladığı 360 derecelik izleme olanaklarıyla göz dolduruyor. Bu arada enstitünün sırf ekranla kalmadığını, ‘The Lab’ ismiyle, sanat ve kültürün yeni teknolojik imkânlara seferber edildiği bir adresini Fransa’nın başkenti Paris’te bulundurduğunu da çıtlatalım. Kurum son olarak, Güney Amerika ülkesi Peru’da yer alan ve UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki İnka yapısı Macchu Picchu adına sanal bir tur da vadediyor. Yine, enstitünün son dönemdeki önemli paylaşımlarından birini, halen devam eden Uluslararası Venedik Bienali ile ilgili özel bir tur oluşturmakta.Bu anlamda Google’ın Sanat ve Kültür portalı da (https://artsandculture.google.com/), benzer yayın ve teknolojik olanaklarıyla, sizi epey oyalayacağa benzemekte.
Öte yanda, Güney Kore’ye baktığımızda, Kültür, Spor ve Turizm Bakanlığı, beş yıllık kalkınma projesi dahilinde ülke sanatı ve kültür mirasına sahip çıkabilmek adına 2023’e değin 140 (evet, 140!) müze ve 46 sanat galerisinin inşa edilmesinin hedeflendiğini, yıl başında Kore medyasına bildirmiş bulunuyor. (http://www.koreaherald.com/view.php?ud=20190624000606) . Bu uğurda, kültür sanat severlerin fiziksel ziyarette dahi bulunmaması ihtimali göz önünde bulundurularak, ‘Akıllı müze ve sanat galerileri’ için sanal ve artırılmış gerçeklik imkânlarının devreye sokulacağı haberleri veriliyor. Yine meraklısına, ülkede halihazırda 297 müze ve 1000’in üzerinde kültür-sanat kurumu olduğunu da çıtlatalım.
Türkiye kültür sanat sahnesinde de son dönemde dijital kültür ve alt yapıyı eserlerine malzeme edinen farklı disiplinlere mensup imzalar bulunmakta. Bunlar arasında, her ikisi de ABD’de yaşamlarını sürdüren Refik Anadol ile, Güvenç Özel http://www.ozeloffice.com/) geliyor. Yine, dijital hakikati kendine ekmek kapısı etmiş uluslararası sanatçıların yapıtlarını buluşturan çok ilginç bir müze ‘deneyimi’, Kanada’nın Vancouver şehrindeki MOR müzesi (https://museumor.com/) olarak kayıtlara geçiyor. Müzenin orijinal ismi, ‘Öteki Hakikatlerin Müzesi’ olarak, İngilizceden geliyor ve ekseriyetle, son teknolojiyi kendine malzeme ve vizyon edinmiş imzaları buluşturuyor
Teknolojinin kültür ve sanatla ilişkisine yönelik çok ilginç bir proje ise, yakın zaman önce, müzelerin ziyaretçi sayılarını artırıcı projeleriyle gündeme gelen ve müzelerin geleceğine adeta kafayı takmış bir vizyoner olan Brendan Ciecko (https://brendanciecko.com/press) tarafından kurulmuş Cuseum isimli kuruluştan gelmiş. (https://www.hackingtheheist.com/) Kurum çalışanları, 18 Mart 1990’da yaşanan ve sanat tarihinin bilinen en gizemli ve pahalı soygunlarından birine ev sahipliği yapmış, ABD’nin Massachussetts eyaleti, Boston kentindeki Isabella Gardner Sanat Müzesi’nden çalınan ve toplam değeri 500 milyon dolara varan 13 yapıtı, tekrar gözle görünür kılmış. Ekip sanal gerçekliğe başvurarak, ‘Soygunu Hack’lemek’ isimli bu projeleri vesilesiyle söz konusu kayıp başyapıtları yeniden ‘izlenir’ ve dikkatleri üzerinde toplar kılmayı, bu deneysel girişimleri vesilesiyle bir biçimde başarmış!
Yine, astronomiden tarih öncesi yaratıklara dek bir çok konuya dair müzelerindeki artırılmış ve sanal gerçeklik imkânlarıyla gündemde olan ABD’de geçen sene hayata geçirilen ‘Kremer Koleksiyonu’ müzesi ise, bu türe damgasını vuran önemli çabalardan bir diğeri. 2017 Ekim ayında, George Kremer tarafından tanıtılan proje, ilk kez New York’ta eğitim gören bir grup ilköğretim öğrencisine deneyimletilmiş. Müze halen, sadece dijital evrende mevcut ve Flaman ile Hollanda klasiği 74 emsalsiz parçadan menkul müze, (http://www.thekremercollection.com/the-kremer-museum/ ) internet üzerinden ‘edinilip indirilebiliyor’.