“İnsanda ruh ve beden birbiriyle tek bir noktada, kafasındaki epifiz bezinde temas eder.”
Descartes
Beynin ortasındaki karanlık noktada minicik bir bezelye tanesi… Nasıl mucizeler yaratabilir ki?
Sümerler’den Mısırlılar’a, Mevlana’dan yakın diyebileceğimiz dönemde yıllardır üzerinde çalışan bilim insanlarına kadar birçoğunun odağında: Epifiz bezi, üçüncü göz, pineal bez… Kimilerine göre ruhun bulunduğu yer… Belki de bu küçücük tanede, gerçeğin nasıl yaratıldığıyla ilgili anlayış gizli. Hepsi orada, bir insanın içinde…
Bugün bile bilimin çok az çözdüğü, en az bilinen organ, beyin. O kadar araştırmaya rağmen hangi yasalar çerçevesinde çalıştığı gizemini koruyor. Ortalama 1300- 1800 gram ağırlığında olan insan beyninin bölümleri var, lobları var, gördüklerimizi, duyduklarımızı, kokladıklarımızı işliyor, depoluyor, algılıyor evet, tamam. Ama yine de tüm bunların öğrenilmesi bile, en temel sorulara cevap olamıyor. Fikirler ve duygular nasıl meydana geliyor? Dünyayı değiştiren fikirler nerede ve nasıl üretiliyor?
Beyin bizim için tüm organizmamızı kontrol eden yegane organ olsa da gerek geçmişte gerekse şimdi böyle düşünmeyenler de var.
Bazılarına göre fiziksel boyuttan diğer boyutlara açılan kapı, “Gökte arayıp içimizde bulduğumuz”; epifiz bezi.
Tanıştırayım: Epifiz Beziniz
1886’da iki mikroanotomist, epifiz bezinin retinal hücreler ve iç kısmı çevreleyen lenslerle, dış gözlerin tüm temel özelliklerine sahip olan bir ilkel göz olduğunu keşfettiler. Üstelik bu bez kesilip incelendiğinde, iç yapısının gözün retinasına benzediği ve benzer sıvılar taşıdıkları tespit edildi. Yani beynin karanlık mekanına yerleştirilmiş gerçekten de üçüncü bir göz.
Epiriz bezi, beynimizin içinde sağ ve sol beyin çizgisi üzerinde ve beynin tam ortasında bezelye büyüklüğünde, yaklaşık 6,5 mm çapında, çam kozalağına benzeyen bir organımız. Hatta bu nedenle İngilizce’de pineal gland olarak geçiyor. Bu küçük bir endokrin bezi. Uykuyu düzenleyip melatonin üretiyor aynı zamanda vücuttaki en zengin serotonin kaynağı.
Melatoninin insan idrakinin üst seviyelerinden olan, adına üst sezi, sağduyu da denen altıncı hisle ilgili bir madde olduğunu düşünen araştırmacılar da var. Onlara göre epifizle üstün yetenekler edinmek mümkün. Bunun başarılması durumunda ise beynimiz akıl almaz şeyler gerçekleştiren bir silaha dönüşebilir. Bilim insanları epifiz bezinin doğru kullanılması halinde insanların bazı üstün özelliklere sahip olacaklarını ve daha başarılı olacaklarını düşünüyor. Bağımsız araştırmacılar ise işi daha da ileriye götürerek epifiz bezinin uyandırılması halinde bir insanın telepatik bağlantı kurabileceğini ve hatta zamanda yer değiştirebileceğini iddia ediyor.
Kutsal Kozalak, Yaşam Kozalağı veya Üçüncü Göz
Yüzyıllar boyunca epifiz bezinin fiziksel gerçeklikle, boyutlar arasında bir etkileşim organı olduğu düşünüldü. Antik çağ düşünürleri bu organa büyük önem veriyordu. Buda’nın kalpağından, Mısır hiyerogliflerine, Sümer ve Yunan tanrılarından, Asur krallarına hatta Papa’nın asasına, Hitler’in masasına ve Güney Amerika yerlilerine kadar her yerde görmek size de ilginç gelmiyor mu? Yoksa sadece bir tesadüf mü?
Leonardo Da Vinci’ye göre insan ruhunun yaşadığı yer sayılan “3. Göz”, insan beyninin içinde, çok derinlerde bulunan, mercimek büyüklüğünde bir organ olan Epifiz’di.
MÖ 4. yüzyılda yaşamış Mısırlı anatomi uzmanı ve otopsinin babası sayılan Herophilus epifiz bezine, düşünce akımını besleyen salgı bezi demiş. Yani bu organ fiziksel ve zihinsel boyutlar arasındaki dönüştürücüydü.
Daha da ileri gidersek 20. yüzyılın ortalarında sovyet biliminsanı Boris Porshnev’e göre telepati, tarih öncesi insanların ilk ve tek iletişim yöntemiydi. Fakat dil ve yazının gelişmesiyle insan bu özelliğini kaybetti. Daha doğrusu gereksiz diye düşünerek bloke etti. Bana göre insanlığın kendine attığı en büyük “kazık”. Bu hipoteze göre onlar evrenin ortak bilgi merkezine bağlanarak diğer canlılarla bile iletişim kurabiliyordu.
“Aman içindeki Çocuğu Kaybetme!”
Epifiz bezi gelişim sürecindeki doruğa 4-5 yaşlarında ulaşıyor. Bu yaşlardaki çocuklar yetişkin insanlardan daha ileri bilinç düzeyindeler. Pek çok çocuk Ajna Chacra da denilen üçüncü gözlerinin açık olmasından dolayı bazı psişik güçlere sahip. Bizim göremediğimiz “şeyleri” görme, kötü niyetli insanları sezme ya da hayali bir arkadaş? 7-8 yaşlarına gelindiğinde ise epifizin görevi azalıyor ve hipofiz bezinin baskısı azaldığından serotonin hormonu daha az salgılanmaya başlıyor. Oyun dünyasının harikalarına giden kapılar kapanıyor. Fakat bu süreç bazılarında uyanık kalıyor. Araştırmacılara göre doğaüstü yeteneklere sahip dediğimiz insanlar da bu insanlar.
Öyle “Ha” Deyince Olmuyor Tabii…
Bunları yazana kadar sen açsaydın da epifiz bezini, bu düzlemden kurtulsaydın diyebilirsiniz. Yine de siz belki yaparsınız: Epifiz bezini yeniden aktive ederek Ajna Chakra’yı uyarmak ve üçüncü gözünüzü yeniden açmak mümkün. Yetişkinlik vasıflarını yerine getirirken aynı zamanda o çocukla da temasta kalabiliriz.
Kundalini Yoga, Ajna Chakra’nın uyanmasını sağlayarak epifiz bezini çalıştıran bir yoga mesela. Diğer yandan uygun gıdalar epifiz bezini olumlu etkiliyor. Daha fazla çiğ gıda tüketmek, şekeri kesmek, vejeteryan beslenme, temiz su içip temiz hava almak, serotoninin en çok salgılandığı karanlıkta uyumak… Badem, muz, acı biber, pirinç, patetes ve börülcenin yanında kara lahana, şalgam yaprağı, hardal otu ve çin lahanası gibi kalın yapraklı yeşil bitkiler serotonin üretiyor.
Yüksek oranda civa içeren balıklar, karbon bazlı içecekler, diş macunları ve dumana maruz kalmak ise epifizinizin düzgün çalışmasını engelliyor. En kötülerinden biri diş macunlarında kullanılan florür. Florür yeterli miktarda alınması durumunda diş çürüklerini önleyen diş ve kemik yapısında bulunan bir madde. Bu nedenle diş macunları florür içeriyor. Bu maddenin epifiz bezinde kireçlenmeye neden olarak zamanla onları tamamen taşlaştırdığı iddia ediliyor ve bu ürünlerdeki florür seviyesi içme suyundakinden bin kat fazla.
Antik çağ yogalarına göre bedenimizdeki her organ, hatta her hücre kendi bilincine sahiptir. Her hastalığın sebebi olumsuz düşüncelerdir. Çünkü organizmamız onları komut olarak algılıyor ve organlar da hücrelere komut veriyor.
Düşüncelerini ve organizmasını doğru yönetmeyi bilen insan kendi üzerinde sınırsız hakimiyete sahip olabiliyor. İşin kötü yanı tüm düşüncelerimiz birer bumerang, karma da burada ortaya çıkıyor işte… İster inanın ister inanmayın…