Bundan 30 yıl önce, ‘kişisel gelişim’ kitapları henüz yeni yeni hayatımıza girmeye başlamış ve ‘hayal et, gerçekleşsin’den öteye gidememişken, çok önemli iki isimle tanıştım. Biri Engin Geçtan diğeri Doğan Cüceloğlu. Biri psikiyatrist diğeri psikolog. Bu iki ismin en önemli ortak noktası, yazdıkları kitaplarda çok iyi birer anlatıcı, öğretici ve dert ortağı olmalarıydı.
Her ikisinin bir başka ortak noktası, kitaplarında klişe ya da kafiyeli basit cümleler kurmak yerine hem kendini hem de etrafındaki insanların ruh hallerini analiz etmene imkân tanıyacak bilgiler vermeleriydi.
Önce Engin Geçtan’ı, geçen şubat ayında da 83’üncü doğum gününden birkaç gün sonra Doğan Cüceloğlu’nu kaybettik.
Gençliğinde, hayata karşı son derece tecrübesiz olduğun yıllarda kim seni sarıp sarmadıysa, kim yol gösterdiyse, kim hatalarından ders çıkarmanı sağladıysa, kim yalnız olmadığını hissettirdiyse işte onları hiç unutmuyorsun. Her ikisi ile de yüz yüze tanışıklığım yok ama kayıpları, ailemden çok sevdiğim, saygı duyduğum bir büyüğümü yolcu etmişçesine içime ateş düşürdü.
Unutulmuş Bir Çocuk Var
Cüceloğlu’nun onca kitabının arasında ben en çok ‘İçimizdeki Çocuk’u sevmiştim. Orada bir çocuk var uzakta ve o çocuk sizin çocukluğunuz…
O çocuk utanç içindeki ruh haliyle içinizde unutulmuş olabilir ya da suçluluk duygusuyla baş başa bırakılmış… O çocuk sevmeyi ve sevilmeyi çok yanlış anlamış da olabilir. Kimse öğretmedi ki ona… O da orada tam içinizde yapayalnız, ne yapacağını bilemeden oturuyor hala…
Kendinize ya da topluma kızgınsanız ama sebebini bilmiyorsanız veya hiçbir şey sizi mutlu ya da tatmin etmiyorsa, içinizde bir yer sebepsiz yere sızlıyorsa bu kitabı okumanızı çok isterim.
Cüceloğlu’nun söylediği gibi, “İçimizdeki çocuk sağlıklı olmadan biz yetişkinlerin sağlıklı ve doyumlu bir yaşam gerçekleştirmesi olanaksızdır”.
Şimdi Şu An Burada
Kafamızın aynı yöne baktığından emin olduğum arkadaşlarımın kitap tavsiyelerini ciddiye alırım. Yine onlardan biri ‘Seyir’den bahsetti. Piraye’nin yazdığı roman, zihin ve nefes arasındaki bağlantıyı Mina adlı kadın karakterin yaşamı üzerinden anlatıyor. Romanın mottosu ‘Seyir eden misin yoksa seyreden mi bu alemde?’
Nefes ve zihin ilişkisiyle ilgilenenlere çok tanıdık gelecek bu kitap. Sürekli geçmişte ya da gelecekte yaşayan zihinleri şimdiye şu ana getirirken, bugüne kadar nefesin önemini tam olarak anlamamış olanlar içinse bir rehber niteliğinde.
Az Buçuk Feng Shui
Dünyanın hangi ülkesinde yaşarsak yaşayalım son bir yıldır daha önce hiç olmadığı kadar evdeyiz. Evde bu kadar vakit geçirince bazı eşyaların bana mutluluk bazılarının ise sıkıntı verdiğini keşfettim. Feng Shui hiç ilgi alanım değildir. Evimi Feng Shui’ye göre düzenleyecek imkânım zaten yok. Yok evin kapısı şuraya bakacak, yok evin dış cephesi açık ve aydınlık olacak vs.
Elime Meltem Reyhan’ın ‘Mekân Enerjilerini İyileştirmek’ kitabı geçti. Hem dili basit hem okuması kolay hem de bir cep kitabı. Pek tabii bu kadim Çin öğretisinin ve Meltem Hanım’ın anlattıklarının tamamının uygulanması kolay değil ama en azından yaşadığımız mekânın bize maddi ve manevi anlamda etkilerinin ne olabileceği konusunda bir fikir geliştirebildim. Mutfağıma bir horoz figürü koydum bereketi desteklesin diye, kırık ama atmaya bir türlü kıyamadığım süs objemi kapıya koydum negatif akışı kessin diye. Feng Shui’ye göre hayatını yeniden şekillendirmek bence zor ama bu kitapta sizin de gerçekleştirebileceğiniz mini öneriler olduğuna eminim.