Dünyayı Kurtaran Göçmenler / Demet Cengiz

Bir salgın tüm dünyayı kapalı kapıların arkasına sığınmaya iterken iki Türk, ‘kurtuluş aşısını’ insanlığa kazandırdı. İkisi de Almanya’ya göç etmiş ailelerin çocuklarıydı. Hem korona belasından kurtuluşun müjdecisi oldular hem milyarder olarak listelere girdiler hem de tüm dünyadaki göçmen politikalarının sorgulanmasını sağladılar.

Anlaşıldığı üzere Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin’den söz ediyorum. Amerikalı ilaç devi Pfizer ile birlikte çiftin sahibi olduğu BioNTech isimli şirket covid-19 (SARS-CoV-2) için aşı geliştirdiklerinde Türk basınının vazgeçilmez bir klişesi gerçekleşmiş oldu: Dünya bu Türkleri konuşuyor! Gerçekten de öyle oldu; dünyanın en saygın medya kuruluşları günlerce Almanya’da yaşayan bu çifti yazdı, çizdi. Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı verilen çiftin, Nobel almasına da kesin gözüyle bakılıyor. Peki, kimdir Özlem Türeci ve Uğur Şahin?

Cerrah Babanın Kızı

Özlem Türeci, kökleri Fındıklı, Rize’ye dayanan ve Almanya’ya cerrah olarak göç etmiş bir babanın kızı. 1967’de Lastrub’da dünyaya geldi. Çocukken sık sık babasının çalıştığı hastaneye giderdi. Tıbba ilgisi tam da o günlerde başladı. Lisans eğitimini Saarland Üniversitesi’nde tamamladı ve 2001 yılında Mainz Üniversitesi Hastanesi’nde modifiye edilmiş genetik kodlarla bağışıklık sistemini kansere karşı mücadele ettirmeyi hedefleyen çalışmalar yaptı.

Fabrika İşçisinin Oğlu

Uğur Şahin ise 1965 yılında Hatay’ın İskenderun ilçesinde dünyaya geldi. Babası Almanya’nın yolunu tutmuş gurbetçilerden biriydi. Dört yaşına geldiğinde annesiyle birlikte bavullarını toplayıp soluğu Köln’de Ford fabrikasında çalışan babasının yanında aldı. Bir gün televizyonda kansere çareler üreten bilim insanı Barnett Rosenberg’le ilgili bir belgesel izledi ve doktor olmaya, kanserle mücadele etmeye karar verdi.

Köln Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1992 yılında mezun oldu. Bir yıl sonra aynı üniversitede tümör hücrelerinde immünoterapi üzerine yaptığı çalışmalarla doktora derecesini aldı. Bir yandan da (1992-1994) Hagen Üniversitesi’nde matematik okudu. Henüz 20 yaşında bir öğrenciyken bir laboratuvarda çalışmaya da başlamıştı. Yüksek verimli immünolojik yöntemler ve biyoenformatik yaklaşımlar kullanarak kanser keşfinde öncü olan Şahin, yeni kanser biyobelirteçlerini ve hedeflenen tedavi platformlarını kapsayan 70’ten fazla bağımsız patent başvurusunun sahibi. 1990’ların başında önce Köln Üniversitesi’nin lösemi bölümünde, ardından sekiz yıl Saarland Üniversitesi’nde iç hastalıkları ile hematoloji-onkoloji doktoru olarak çalıştı. Bu üniversitenin onun yaşamındaki yeri ayrı çünkü Özlem Türeci ile orada tanıştı.

1999 yılında moleküler tıp ve immünolojide habilitasyon alan Şahin, 2000-2001 yılları arasında Zürih Üniversite Hastanesi’ndeki laboratuvarda 1996 Nobel Tıp Ödülü sahibi Rolf M. Zinkernagel ve Hans Hengartner ile birlikte çeşitli araştırmalarda bulundu. Profesörlük unvanı ise 2006 yılında Mainz Üniversitesi’nde nasip oldu.

Önce İş Sonra Aşk

Özlem Türeci ve Uğur Şahin, 2001 yılında Türkçe ‘ganimet’ kelimesinden esinlenerek ‘Ganymed’ isminde bir şirket kurdu ve bu iki parlak beyin birlikte çalışmaya başladı. Bir yıl sonra da evlendiler. Bağışıklık sisteminin, kanserli hücreleri vücuda giren bir virüs gibi algılaması ve onları ortadan kaldırması için sürdürdükleri çalışmaya adadılar kendilerini.

Bu adanmışlık onları Almanya’nın en zenginleri arasına soktu. Kansere karşı hassas antikor tedavilerine öncülük eden Ganymed’i Japon ilaç şirketi Astellas’a 2016 yılında 420 milyon Euro’ya satın aldı. Bu, o tarihe kadar Almanya’da tıp alanında gerçekleşmiş en yüksek değerli satış oldu.

Milyarder Bilim İnsanları

Öte yandan Özlem Türeci ve Uğur Şahin, bugünlerde adını çok sık duyduğumuz BioNTech’i Avusturyalı İmmünolog ve Onkolog Christoph Huber ile birlikte 2008 yılında kurmuştu. Özlem Türeci 2018 yılında BioNTech’in baş tıbbi sorumlusu olurken, eşi Uğur Şahin de CEO’luk görevini üstlendi.

İmmünoterapi kanser tedavileri üzerine çalışmalar yapan şirket, vücudun kanserli hücreyi bir virüs gibi algılayıp ortadan kaldırabileceği teknolojiler üzerinde çalıştı. 2020’de pandemi ortaya çıkınca önceliği korona virüs aşısı bulmaya verdi. 2018 yılından itibaren grip aşısı üzerinde de çalışan şirket, o alandaki tecrübelerinden faydalanmasını da bildi. Aralık ayında Çin’de ortaya çıkan virüsün, küresel bir salgına dönüşebileceğini Ocak 2020’de öngören bu dahi çift, kolları hemen sıvamıştı. Müjdeli haber ise kasım ayında geldi. Pfizer ile birlikte geliştirdikleri mRNA özellikli korona aşısı, virüs üzerinde yüzde 90 etkiliydi. Bu haber hem evlerinde bunalan insanların hem de sağlık sistemleri çökmenin eşiğine gelen ülkelerin yüreğine su serpti. Türeci ve Şahin çiftini dünya kahramanı yapmakla kalmadı, dünyanın en zengin 500 kişisi arasına da soktu. Şirketin piyasa değeri 21 milyar dolarken, çiftin kişisel servetinin 5.4 milyar dolar civarında olduğu hesaplanıyor. Bu, onlara aynı zamanda “dünyanın en zengin Türkleri” unvanını da veriyor.

Saygı, Vefa, Minnet

Alçakgönüllülüğün abidesi olabilecek çift özel yaşamında son derece sade seçimler yapıyor. 2006 yılında doğan kızlarıyla birlikte işlerine yakın bir apartman dairesinde oturan çift, multimilyarder olduktan sonra da ne evlerini ne de muhitlerini değiştirdi. Arabası olmayan çift işe bisikletle gidip geliyor. Bunu hem sağlıklı buluyorlar hem de çevreci. Aşının yüzde 90 etkili olduğunu öğrendiklerinde eve gidip çay demlemişler. Bütün kutlama bundan ibaretmiş.

Eğitimin ve bilimin önemini nazikçe her platformda dile getiren çift, saygı kavramını da yeniden hatırlattı bizlere. Uğur Şahin’in matematik öğretmeni için hazırlanan doğum günü videosunda “Her şey sizin sayenizde oldu” demesi de saygı, minnet ve vefaya pek güzel bir örnek… Kendi geliştirdikleri aşıyı olmak için kendilerine bir ayrıcalık tanımayıp sıralarını beklemeleri de öyle… Saygı, yaşamın kendisinden de uzun.

Altmış farklı ülkeden 1300 çalışanıyla BioNTech; dünyanın, bilimin ve kurtuluşun çok renklilikte olacağının ispatı gibi… Özlem Türeci ve Uğur Şahin, göçmen ailelerin çocukları olarak tüm dünyada göç politikalarının yeniden sorgulanmasına, fırsat eşitliğinin önemine ve gelişmekte olan ülkelerin kaybettiği parlak beyinlere dikkat çekti. Şimdi bunun üzerine ince belli bir bardakta çay içilmez de ne yapılır?