Yeni Sezon, Yeni Ekonomi, Yeni Önermeler

İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Aylin Seçkin, ‘Sanatın Ekonomisi’ni aynı adlı kitabında büyüteç altına aldı. Seçkin ile yeni sezona beş kala değerlendirdiğimiz kitap, pandemi sonrası kültür sanat endüstrisinden, Türkiye kültür sanat haritasındaki değişken manzara ve eser fiyatlama sanatına değin pek çok başlık ve akademik istatistikle, koleksiyoner, sanatçı, izleyici, galerici ve küratörler için alanında bir tür pusula olma niteliğinde.

Dünyanın maruz kaldığı ve türlü varyantlarıyla gündemi ürkütücü şekilde belirleyen Covid – 19 virüsü, kültür endüstrisine de bulaştı kuşkusuz. Bunun en somut yansımasını da, gerek ertelenen, gerekse ileri bir tarihe sevk edilen veya rafa kaldırılan nice tematik, geleneksel veya periyodik etkinlikle gördük. İzleyici ve dinleyiciler, kitlesel deneyimin keyif veren detaylarını neredeyse unutur hale geldiler ve bundan en çok avantaj elde eden sektör de belki dijital yayın ve oyun platformları oldu. Ancak yakın bir zamandır, duvarlar, billboard ve sokaklar pek çok konser, sergi, konferans ve fuarın anonsuyla yeniden sevindirici şekilde dolmaya başladı. Tabii, maske, mesafe ve temizlik ile, HES kodu ve PCR testi gibi unsurlar da, bu süreçte hayatlarımızın zorunlu birer parçası oluverdi. İşte bu süreçte İstanbul’da İstanbul Modern, Atatürk Kültür Merkezi, İş Sanat Resim Müzesi veya Haliç Tersanesi gibi yeni kültürel yatırımlar da izleyiciyle buluşmak adına geri sayımı hızlandırdı.

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız bu süreçte olup bitenleri anlamak adına, ‘büyük resim’i gözler önüne seren ilginç bir çalışma okuyucusuyla buluştu. Akademisyen ve ekonomist Aylin Seçkin’in Hayalperest Kitap etiketiyle Sanat Kuramları başlığı altında sunduğu ‘Sanatın Ekonomisi’ kitabı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Aylin Seçkin’in imzasını taşıyor. Kitap, Türkiye’de yapılmış akademik anketlerle beslenirken, bir ‘meta’ olarak sanat eserinin sanatçının atölyesinden çıkıp, koleksiyoncuya ulaşması ve gerek müzayedeler, gerekse galeriler yoluyla  el değiştirerek satılmasının ardında işleyen ekonomik sistemi anlaşılır bir dille açıklıyor.

‘Eser Fiyatlama Sanatı’, Türkiye sanat piyasasının 1989/2019 arasındaki hızlı seyri, sanatta ‘Blokzincir ve NFT’ ile COVİD-19’dan sonra sanat piyasası gibi aktüel nice başlık içeren çalışma, 2019-2020 döneminde Dünyada yaşanan mecburi duraklamanın da kökenlerine iniyor. Seçkin’in alanında referans olarak kütüphanelerde yer bulan yapıtının referans etkinliklerinden biri de, 2018 Eylül ayında 13’ncüsü düzenlenen Contemporary Istanbul çağdaş sanat fuarı.

Ekim ayında Tersane İstanbul’a sıçrayacak bu fuar, Rusya’yı da bir konuk ülke – pazar olarak büyüteç altına alacak. Bu minvalde İstanbul da, ‘Yeni Sezon’la gelen yeni ekonomisi eşliğinde, Art Weeks Akaretler, BaSE, ve peş peşe açılan sezon sergileri ile, yeni mezunlar adına müzelerde düzenlenen sergiler ile yeniden kendini belli ediyor. Bununla beraber, restorasyon geçiren AKM’nin Cumhurbaşkanlığı himayesiyle geri sayan inşası, Fındıklı’daki yeni evini bekleyen İstanbul Modern’in hız alan tamamlanma süreci, Piyalepaşa’ya yapılan ortak çağdaş sanat galerisi yatırımları, Bomontiada’nın Neş’e Erdok sergisiyle hız alan aktiviteleri, Fındıklı Mimar Sinan müzesinin merakla beklenen akıbeti de, cabası

Seçkin, Türkiye sanat tarihinin yakın geçmişini büyüteç altına aldığı, istatistiklerle beslediği bu veriler ışığında bizi nasıl bir geleceğin beklediğini açıklarken, “dijital sergilerin, oyun, eğlence ve dijitalin arttığı, sanal ve gerçek sanat ortamlarının içi içe geçtiği sanatsal deneyimlerin yakın gelecekte ülkemizde önemli “boş zaman aktivitesi” olarak öne çıkacağını,” belirtiyor.

Türkiye’de sanat kurumları dijital devrimi tam anlamıyla yakalamış sayılmazlar,” şeklinde bir uyarı da yapan Aylin Seçkin, bu kuruluşların ziyaretçileri daha fazla interaktif olmaya itecek, onlarla daha iyi bir etkileşim yakalayacak yeni metotları da sosyal medyayı kullanarak uygulayabileceklerine değiniyor.

Prof. Seçkin ayrıca,Türkiye sanat izleyicisinin profilinin oluşmasında ve eleştiri ihtiyacı ile ‘trend üretim’ / ‘trendsetting’ talebinin yerine gelişinde, sosyal medyanın etkisinin de yadsınmaması gerektiğine ise, şu sözlerle hükmediyor:

“Türkiye’de sosyal medya kullanım sayıları göz önünde bulundurulduğunda sosyal medyada öne çıkan işlerin ve sanatçıların sanatseverlerin daha hızlı dikkatlerini çektiklerini söyleyebiliriz. Öte yandan trend üretim ve önemli koleksiyonerlerin sanatta da trend/moda oluşturmaları ve “blue chip” diye adlandırılan sanat eserlerinin benzerlerinin piyasada rağbet görmesi sadece Türkiye’de değil tüm dünyada gözlemlenen bir nokta. 60’larda, 70’lerde sanat eleştirmenlerinin oynadığı rolü, sanat piyasasında şimdilerde artık HNW (high net wealth) koleksiyonerler üstlenmiş durumda.”

            Yaşanan bu etkinlik artışının kendini geliştirdiği bir alan da, hiç kuşku yok ki, kütüphane rafları oluyor. Sanat kuramı, eleştirisi, monografisi ve mimarlık ile tasarım gibi birçok yan alanın yarattığı bir sosyal ve ekonomik market de ortaya çıkıyor. Bu dönüşüm karşısında Türkiye medyasının kültür sanat içeriği üretimini analiz etmesini istediğimiz Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Seçkin, Türkiye kültür sanat içeriğini oldukça iyi bulduğunu ifade ederken, çeviri sayısının tatminkâr olduğunu, dergilerin içerik ve tartışma noktalarının da oldukça iyi olduğunu ekliyor.

Ancak akademisyenin eksik bulduğu bir nokta varsa, o da sanat eleştirmenliği kısmı! Gerisini şöyle dillendiriyor Seçkin: “ Sanat dergilerinde müze ve galerilerde açılan sergilerin, sanatçı isminden bağımsız, estetik ve sanatsal ifade biçimleri temelinde eleştirilmesi ve dünya sanat üretimi bağlamında nereye hangi çizgiye tekâmül ettiklerinin sanat okuyucusuna daha net açıklanması gerektiğine inanıyorum. Böyle olmayınca sanatseverlerin sanat tarihi akışı içinde bakış açısı oluşturmaları ve sanatçıları konumlandırmaları gittikçe zorlaşıyor. Bunun sanat eseri talebine de olumlu yansımadığı kanaatindeyim. Bu konuyu bir ekonomist olarak ayrıca veriye dayalı da analiz etmek isterim.”

            Sanatın Ekonomisi kitabının bir noktasında Prof. Seçkin, ‘Heyecanlı küçülme – 2016’dan günümüze’ gibi bir bakış koyarak, terör olayları ve politik istikrarsızlığın, Türkiye ile dünyada yarattığı belirsizliğe de değiniyor. Kitapta ayrıca, sürecin gerek ‘kripto sanat’ın doğuşu, gerekse profesyonel sanat ‘yatırım’ danışmanlığı ve gerekse piyasanın dijitalleşmesi ile liberal bir küresel – kapitalizme doğru daha hızla şubeleşmesi gibi unsurları da beraberinde getirdiği  görülüyor.  Biz de bu noktada, kıdemli yazar ve akademisyene, ülkemizde gerek sanayi ve ticaret, gerekse eğitim ve kültür bakanlığının, bu konularda üzerine düşeni şeffaf ve hakkaniyetle yaptığı düşüncesinde olup olmadığı sorusunu yönelttiğimizde, bizlere şu analizi sunuyor:

“Benim ekonomi anlayışıma göre devlet düzenleyici ve denetleyici olmalıdır. Dolayısıyla sanat piyasasına devletin çok farklı şekillerde desteği olabilir. İlk akla gelenler belli bir fiyata kadar olan sanat eserlerine olan katma değer vergisi oranlarını düşürmek ya da sıfırlamak, sanatçıları bir emeklilik sistemine dahil etmek, sanat eserlerini devlet dairelerinde, yurtdışı temsilciliklerinde sergilemek, devletin daimi koleksiyonlarına düzenli olarak sanat eseri satın almak olabilir. Kitabımda özellikle bu konuda harika bir girişim olan Kanada Artbank ve Avustralya Artbank örneklerinden detaylı bahsetmiştim.”

            Sanatın Ekonomisi  kitabı, Kripto Sanat – NFT piyasasının hayli yükseldiği günümüzde,  bu sürecin sanat tarihsel bağlamda ta 1960’lara uzandığınıda vurguluyor.  Seçkin’e bu konuda Türkiye’den de bir geçmiş ‘öncü’ sanatçı veya eylem örneği vermesini istediğimizde ise, şu yanıtı alıyoruz:

            “Yücel Dönmez ve Ansen Atilla belki de bu sanatın ilk öncülerindendi diyebilirim. Yücel Dönmez 2001 yılında Ankara’da Zerdüşt galeride ilk kişisel dijital resim sergisi açan sanatçı oldu. Aynı yıl Berlin’de dünya elektronik fuarında dijital animasyon sanat çalışmaları video art olarak  Vestel standında izleyicilere sunulmuştu.”

Prof. Seçkin’e, son olarak ise, benzer bir popüler çıkışı da geçen aylarda bir müzayede evinde gerçekleştiren ve ‘kendisine aitmiş’ süsü verilen bir yapıtı ‘rehin alınan’ Büyük Britanya çıkışlı anonim graffiti ustası Banksy ve kendisinin Kripto Sanat piyasasındaki duruşu üzerine yorumunu soruyoruz. “Bu olaya farklı baktığının” altını çizen Seçkin, “Banksy’nin sanatta P & R çalışmasının önemini kavramış ve sosyal medya ile de istediği mesajları hızla yayma konusunda usta biri olduğunu belirterek,” sözlerini şöyle sürdürüyor.

            “Ekim 2018’de Sotheby’s müzayedesinde kendi eserini iyi bir organizasyonla parçalatarak dünya sanat gündemine oturmayı başardı. Ben haberi bir tanıtım çalışması olarak görüyorum. Sanat, aslında bir yatırım değil bir pazarlama ve tanıtım aracı. Sanat eseri bir iletişim aracı, verdiği mesajla, mesajın verildiği mecra ile uyumlu ise daha çok akılda kalıyor. Taklit sanat eserleri ve bu konudaki sahtekârlıklar üzerine ise çeşitli kitaplar mevcut. Sebeplerin başında da ismini duyurmak, tarihe iz bırakmak geliyor. Olayın fazla büyütülmesine gerek olmadığını düşünüyorum. Günümüzde, blok zinciri ile tescillenmiş sanat eserlerinin sanatçısının, koleksiyonerinin isimlerinin kayıt altına alınabildiğini biliyoruz. Gelecekte sahte eserlerin satışlarının çok daha zor olacağını düşünüyorum.”

Bilgi için: Sanatın Ekonomisi Kitabı En Uygun Fiyatlarla | Hayalperest Yayınevi – Sanat Kitaplarının Adresi! (hayalperestkitap.com)