Dünya, sahip olduğu yerel ve küresel birikimi pandeminin de etkisiyle daha gerçekçi, vizyoner bir yaklaşımla ‘değerlendirme’ yolunda kültür ve sanattan ilham alıyor. Yaşanan kısıntılar doğayı kendine getirdiği gibi, düzenlenen etkinlikler de eşit paylaşım, yaratıcılık ve birikim gibi unsurların altını bir daha çiziyor.
Gündemi belirleyen pandeminin ürettiği olumsuz manzaraya karşın, dünyanın çoğunlukla, şimdilik yarattığı yaratıcılık, çözüm ve eşitlik arayışını nasıl değerlendirmemiz gerekiyor ?
Sokağa, birbirimize yüz yüze kavuştuğumuzda, ekran başında yarattığımızı var saydığımız bu elektro – sosyal devrim ve dayanışma iklimi, gerçekliğini bir kere daha ispat edebilir mi ? Bu yazıda böylesi soru işaretlerinin peşinden, ‘pembe gözlüklerimi takıp’ birlikte gidebilmeye çalışacağım.
Gördüğüm, deneyimlediğim kadarıyla yüzde yüze yakını dijitalleşen bireysel, bölgesel ve ulusal iletişim aygıtları, ifade özgürlüğünün ve sosyal eşitliğin ne anlama geldiğini bir daha anımsatmış durumda.
Bunun getirdiği yaratıcı çözümleri yine bireysel, kitlesel ve ulusal çapta eğitsel yayın ve paylaşımlarla ortaya koyan, nice organizasyon bulunuyor. Pedagojiden tasarıma, dijital kitaplıklardan tartışma platformlarına büyük bir çeşitlilik patlaması yaşanıyor.
Bankacılık, hava ve kara yolu ulaşımı ile gelen kullanma ve tüketim alışkanlıklarının ekrana odaklanmasıyla, gerek çevresel, gerekse zamanlama adına büyük bir çevre kirliliğinin de önüne geçilmiş oluyor.
Kişilerin, başta birbirleri olmak üzere ellerindeki kaynakların tükenebilirliğinin daha da farkına vardığı şu günlerde, sahip olduklarını birbirleriyle bölüşme, talep etme ve geri dönüştürme eğilimleri de gözle görünür biçimde artıyor. Bu da sosyal ilişkileri güven, vicdan, iyilik, kötülük, sağduyu ve vizyonerlik gibi unsurlar üzerinden neredeyse bir kültürel reform zemini noktasına getiriyor.
Bu atmosfer, ‘hibe’ ve ‘paylaşım’ gibi davranışların altını bir kere daha çizerken, büyük kurumlar, yaptıkları kültür, eğitim odaklı bağışlarla dünyaya hizmet ettiklerini birer birer teyit etmeye devam ediyor. COVID-19 sebebiyle kapalı olan özel tiyatrolara katkı sağlamak için Tiyatro Kooperatifi tarafından başlatılan ‘Bizde Yerin Ayrı’ kampanyasına kurumlar destek veriyor.
Yayınlanan canlı konserler, sanatçıların verdiği ‘Webinar’ ve izleyici toplantıları, kullanıma açılan devasa arşiv – sergiler, biriktirmenin, gelecek kaygısının, nesiller arası üretken katılımcılığın altını çiziyor.
Böylece, bencilliği iten bir bütüncül kaygı ile içeriklerin de giderek daha kaliteli, tarihsel ve arşivsel olana vefalı olduğu, gittikçe daha da belli oluyor. Bu da, kütüphaneler, müzeler, dijital bilgi bankalarını vb. düşündüğümüzde, bir şeyleri niçin sürekli biriktirdiğimizi bizlere her defasında tazelenerek ispatlıyor.
Birkaç Yerli ve Yabancı Örnek Verelim mi ?
Türkiye Yayıncılar Birliği’nin T.C. Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı Ortaklıklar ve Ağlar Hibe Programı hibesiyle hayata geçirdiği OKUYAY (Okuma kültürünü yaygınlaştırma) platformu kapsamında düzenlenen OKUYAY buluşmaları halen devam ediyor. Bu kapsamda ‘online’ düzenlenen son toplantıda, ‘Pilot Projeler Buluşuyor’ başlığı altında Ankara, İstanbul ve Adana’da uygulanacak projelerin, bir sinerji içinde daha yaygın olarak duyurulması adına fikir alışverişi yapılmış durumda.
Türkiye’den SALT’ın üyesi bulunduğu Avrupa Müzeler Konfederasyonu L’Internationale, ‘Sağlıklı Bir Topluma Doğru’ başlıklı bir deklarasyona imza atmış bulunuyor. Bu kapsamda ilgili konfederasyonun üyeleri, bulundukları ülkelerin etkin kültür kurumları olarak, mevcut aciliyet halinin ötesinde, program ve faaliyetlerini sivil toplumun talep ettiği ve karşılayabildiği şekilde yeniden düzenleme gereksinimini kabul ediyor. Ancak ekonomi, politika ve kültür arasındaki dinamik etkileşimin yeni bir dengeye ihtiyaç duyduğu görüşünün altını ısrarla çiziyor.
Sesli kitaplar, sanal sergiler, internet toplantıları, bilgi ekonomisinin ve bunun vadettiği dengenin hayatiyetini, izleyici, dinleyici veya takipçinin gündem belirleme ve değiştirme hakkı ile kudretini, bir kere daha gözler önüne seriyor. Başta pandemi olmak üzere, Dünyaya dair bir çok ortak kriz başlığının, ancak ortak iletişim, karşılıklı anlayış ve paylaşımda eşitlik ile mümkün olabileceği bir kere daha anlaşılmış görünüyor. Bu, giderek dijitalize olan film, müzik festivalleri ve bienaller ile sanat fuarlarında da kendini iyice hissettiriyor.
İçerik üretiminde arşivlemenin kıymeti ve bilginin üretimine verilen değer, kendini bir daha gösteriyor. Kültür, tıp, tarih ve benzeri bir çok alana ve bunun profesyonellerine çok büyük bir sıklıkla başvuruyor olmamız, bunun bir göstergesi.
Bu kapsamda, Türkiye’nin Arkeolojik Varlıklarının Korunması Projesi (SARAT), Eğitim, Beceri Geliştirme ve Farkındalık Yaratma kategorisinde 2020 Europa Nostra ödülüne lâyık görülmüş bulunuyor. SARAT projesi, Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nün başkanlığında, Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) ve Uluslararası Müzeler Konseyi İngiltere Şubesi (ICOM UK) ortaklığında hayata geçirilmiş.
SARAT’ın dört ana faaliyeti, 20 dersten oluşan, dili Türkçe olan ve kültürel mirasa yönelik afet yönetimi ve acil durumlara hazırlık konularının işlendiği ‘Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması’ Online Sertifika Programı, Türkiye’de toplumun arkeoloji algısına yönelik kamuoyu araştırması ve ardından araştırma sonuçlarının ve toplumların yaşamında kültürel mirasın daha fazla yer almasına yönelik fikirlerin paylaşıldığı ‘Yerelde Arkeoloji’ toplantıları, arkeoloji haberlerinin kalitesini ve doğruluğunu artırmaya yönelik ‘Gazeteci Atölyeleri’ ve Türkiye’de kayıtlı eski eser koleksiyoncuları ile görüşmelerden oluşuyor.
Ve elbette pandemi ile ivme kazanan sanat-teknoloji ve etkileşim koalisyonu, gelecek nesillerin eşit, sağlıklı ve hür irade ile kendi kimliklerini inşa etmeleri adına inanılmaz hizmetlere kaynaklık ediyor. Müzelerin ‘sergi deneyimi’ teknolojileri, çocuklar ile ebeveynlerin sanat ve bilim, edebiyat ve tasarımla buluşturulmaları adına yapılan olağanüstü dijital uygulamalar, bunların güzel delilleri.
Tıpkı, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin İstanbul ve İzmir odaklı, YouTube’da da deneyimlenen ‘Ebeveyn Okulu’ gibi. Yedi senedir bu tür paylaşımlarda bulunan kurum son olarak 17 Mayıs’ta, alanında uzman iki doktor olan Dr. Nevin Eracar ve Özlem Koç eşliğinde ‘Salgın Günlerinde Ev Hali’ni gündeme taşımıştı.
Dolayısıyla sanat ve kültür, göründüğü kadarıyla en azından şimdilik, ortaya koyduğu katılımcı, dijital-elektro fırsatlarıyla insanlığın ‘geri dönüşüm’ tesisi olarak kesintisiz hizmet vermeye devam ediyor.
En azından asıl şarjımızın birbirimiz olduğunu unutturmuyor.