Mecburi evde kalma süreci her birimize değişik şeyler öğretti. Eminim çoğunuz ekşi mayalı ekmek yapmak dışında da yetenekleriniz olduğunu fark ettiniz; belki de kendinizi keşfettiniz. Ben bu süreçte kitapların da yardımıyla kendimle tanışanlardanım. Kendimle hiç bu kadar uzun süre baş başa kalmamıştım; meğer ne değişik huylara, alışkanlıklara, düşüncelere sahipmişim…
616 Soruda Kendini Bul
Yıllar önce eğlence olsun diye aldığım ve yanıtlamaya bir türlü fırsat bulamadığım ‘Soru Kitabı’ (Fragebuch) kendimi anlamak konusunda iyi ve keyifli bir antrenman oldu bana. Mikael Krogerus ve Roman Tschapeler’ın özenle hazırladığı sorular kişiye ‘Nasıl bir insansınız’ sorusunun yanıtını bulduruyor. Onlar soruyor, siz yanıtları yazıyorsunuz kitaba.
‘Başka biri tarafından sevilmeme duygusuyla başa çıkabilir misiniz?’, ‘Dostlarınızla sohbetlerde genellikle konuşan mı yoksa dinleyen misiniz’, ‘İlişkiniz uğruna nelerden vazgeçtiniz ve en çok neyi özlüyorsunuz’, ‘Sizi en iyi tanıyan arkadaşınız kim’ ya da ‘Sizin en iyi tanıdığınız arkadaşınız kim’, ‘Tanıdıklarınızdan hangi çiftleri katlanılmaz buluyorsunuz’ gibi farklı farklı 616 sorunun yanıtlarını yazarken sandığınız kişiyi değil, olduğunuz kişiyi görüyorsunuz. Sorular çok basit görünüyor ve hızlıca cevaplamanız isteniyor. Ancak cevaplar o kadar da basit değil, örneğin ben ‘Gerçekten öğrenmem gereken şey nedir’ sorusunun yanıtını bir türlü bulup yazamadım. Bilsem, öğrenirdim zaten…
Ebeveyninizle Yüzleşmeye Hazır Mısınız?
Özellikle de çocukluğumuzda yaşadığımız travmaların açtığı yaralar tedavi edilmezse yıllar içinde ağrılı iltihaba dönüşüyor. Belki öldürmüyor ama kesinlikle süründürüyor.
“Üzerini örttüğümüz her şeyin altında kalırız” diyen Psikanalist-Yazar Alice Miller ‘Beden Asla Yalan Söylemez’ (Die Revolte des Körpers) kitabında, içimize hapsettiğimiz duyguların bedenimizi nasıl olumsuz etkilediğini ve çocukluk anılarımızı tıktığımız o sandığı açıp gerçek bir yüzleşme yaşamazsak hayat boyu da etkileyeceğini anlatıyor.
Dostoyevski, Çehov, Kafka, Nietzshe, Woolf gibi ünlü düşünür ve yazarların çocukluklarından örnekler veren ve ebeveyn terörü nedeniyle çeşitli hastalıklar yaşadıklarının altını çizen Miller çoğumuzun kırmızı çizgisine, ezelden beri içselleştirdiğimiz ahlak kurallarına dokunuyor.
Ebeveynlerimiz bize zarar verdikleri halde onlara yine de hürmet göstermeli, sadakat duymalı mıyız? Neden çocukluk anılarımızı bize kötü davranan ebeveynlerimizi haklı çıkaracak şekilde zihnimizde yeniden kurgular, çocuklukta yaşadığımız acıları inkâr ederiz?
Biraz sert bir kitap, hazırsanız başlayın.
Modern Çağın Büyüleri
“Hayat zaten yeterince zor bu aralar şöyle hafif kafa dağıtıcı ve hatta içime umut tohumları eken bir şeyler istiyorum” diyorsanız o halde size ‘Her Şey Değişir’i öneririm. Anette Inselberg’in yazdığı ‘Her Şey Değişir’ isminden de anlaşılacağı gibi hayatınızda yolunda gitmeyen her şeyi değiştirecek bir ritüeller rehberi.
Reiki, meditasyon, Şamanizm, ruhsal yolculuk, nefes teknikleri, yoga, pozitif düşünce gücü gibi konularla ilgileniyorsanız, kitapta bilmediğiniz pek bir şey olduğunu söyleyemem ama diyebilirim ki, derli toplu yazılmış. Hayatında bolluk ve bereket isteyenlerden tutun da çakraları açmaya, kendinizi ve evinizi negatif enerjilerden arındırma yöntemlerinden içindeki çocuğu bulmaya kadar pek çok başlık var. Hıdrellez, dolunay, yeni ay gibi özel günlerde yapılacak ritüellerin de yer aldığı kitaba aslında ‘modern çağın temiz niyetli insanları için bir ritüel rehberi’ de diyebiliriz.
‘Her Şey Değişir’ ile evrene iyi dileklerimizi yoluyoruz ve “İsteyenin bir yüzü kara, vermeyenin bir bildiği vardır” diyoruz.