Havaların iyiden iyiye ısınmasıyla, bir de şu pandemi döneminde evlere tıkılmışlığın verdiği bıkkınlığa da üzerine tuz biber olarak eklersek, hepimizin içindeki “uçsuz maviliklere bakakalma isteği” en üst seviyeye çıktı herhalde. Bu arzuyu tarihle, kültürle, geçmişle ve yeni denemelerle harmanlamak için irili ufaklı 22 adasıyla Ayvalık ve çevresinden daha keyifli bir seyahat rotası bulmak bir hayli zor olacaktır. O sebepte bu ay sizi Kuzey Ege’nin cennet köşesi, zeytinin, peynirin ve daha pek çok ürünün benzersiz örneklerinin bulunabildiği Ayvalık’a götürüyoruz.
Zenginliğinden mi yoksa ona olan gizli sevdamdan mı bilinmez, Ayvalık ve çevresini neresinden anlatmaya başlayacağıma bir türlü karar veremem. Bunun başlıca sebebi de, Ayvalık’ın bugününü anlatmaya başlamak için dününü özetlemenin gerekliliği de denebilir.
Edremit’i kuzeyine, Savaştepe’yi doğusuna, Yunanistan’ın Midilli adasını karşı kıyısına ve İzmir’in tarihi önemi çok yüksek ilçesi Bergama’yı güneyine almış Ayvalık’ın bilinen tarihi, ilk çağ uygarlıklarına kadar dayandığından, Anadolu medeniyetlerinin pek çoğu için de buranın ne denli önemli bir yaşam alanı olduğu anlaşılabiliyor. Misya, Hitit, Frig, Lidya uygarlıklarının ardından Orta çağda Roma ve Doğu Roma İmparatorluğu ve sonrasında Osmanlı İmparatorluğu… Özetle kadim Anadolu medeniyetleri, görkemli denizlerin kıyısına, bereketli toprakların yanı başına kurmuşlar Ayvalık’ı. Ve bana inanın ki en taze balıkları yiyip, en iyi zeytinyağlarını ekmeklerini banıp, en lezzetli peynirlerle günlerini gün etmişler!
Peki, Atina’da bir açık pazarda gezerken sizin Türkçe konuşmanıza şahit olan Yorgo amcanın bir anda kardeşini görmüşçesine büyük bir coşkuyla “Hey kardes, biz de Ayvalikliyiz.” diye size seslenmesine sebep olan Ayvalık’ın Yunan halkı popülasyonu ve oradaki kültür mirası nereden geliyor diye merak edenler varsa o durumu da özetleyeyim. “Ayvalık” kelimesinin Yunanca “Kydóni” anlamına gelen ayva meyvesinden geldiğini düşündüren önemli bulgulardan ikisinin temeli, antik çağlarda Ayvalık’a ilk yerleşenlerin Midilli’den (Kydona köyünden) ya da Girit’ten (Kydonies bölgesinden) göçen Yunanlılar olması diye söylenmektedir. 1821 yılındaki Yunan ayaklanmasına kadar bölgede özgürce yaşamış olan Yunan halkı, sonrasında Ayvalık’ın boşaltılmasıyla, artık bölgede varlıklarını sürdüremeseler bile kültürlerini ve miraslarını, belki taş binalarla, belki peynir tarifleriyle, belki sadece isimlerle geride bırakmışlar. Bunu takip eden dönemde Lozan Antlaşması’nda belirtilen Türk – Yunan nüfus mübadelesi gereğince de Girit, Makedonya ve Midilli Türkleri ilçeye yerleştirilmiş. Bu arada enteresan bir bilgi; zeytinyağı, sabun, buğday ve diğer ürünlerin yoğun olarak ticaretinin yapılması sebebiyle zamanında Ayvalık’ta tam altı ülkenin (İngiltere, Norveç, İtalya, Avusturya-Macaristan ve Fransa) konsolosluğu varmış.
Demiştim; Ayvalık’ın geçmişini özetlemeden şimdisini anlatmak mümkün değil.
“Ayvalık’a Giriş” başlığını atlattığımıza göre artık içindeki zenginlikler ve mutlaka görmeniz gereken yerleri liste halinde paylaşabilirim diye düşünüyorum.
Eski bir yerleşim yeri olan Ayvalık’ın sayısız camileri ve kiliseleri gezginlerin mutlaka ziyaret ettiği yerler. Bunlardan bazıları şöyle;
- Ayvalık Taksiyarhis (Baş Melek) Anıt Müzesi: Ayvalık’ın ilk kilisesi. 16.y.y. sonunda inşa edilmiş, kurtuluş savaşından sonra tekel deposu olarak kullanılmış, 2012 yılında restorasyonu tamamlanmış ve 2013 yılında müze olarak yeniden açılmış. İçinde gezerken kendinizi fotoğraf çekmekten alıkoyamayacaksınız. Görkemli yapısıyla Ayvalık’ın kültür mirasının en önemli yapılarından.
- Cunda Taksiyarhis Kilisesi: 1873 yılında, Alibey ya da çoğunluğun bildiği adıyla Cunda Adası’nda, Rum Ortodoks cemaatince eski Metropol kilisesi üzerine inşa edilmiş olan kilise, ‘Taksiyarhis’e, yani Koruyucu Baş Melekler Cebrail ve Mikhail’e atfedilmişti. 1944 depreminde gördüğü hasardan sonra metruk bir hal alan kiliseyi 2012 yılında 49 yıllığına kiralayan Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı, yaklaşık 2 yıl süren restorasyonun ardından tarihi yapıyı müzeye dönüştürdü. Koç Müzesi koleksiyonundan teknolojik ve bilimsel 1000’in üzerinde parçaya ev sahipliği yapan müze, tüm listelerde Cunda’da görülecek yerlerin başında geliyor.
- Saatli Cami (eski Agios Yannis Kilisesi): Kilise olarak inşa edilen yapı, 1928’den sonra camiye dönüştürülmüştür. Adının Saatli Cami olmasının sebebi ise, kulesindeki çanın yerine saat yerleştirilmiş olması.
- Hamidiye Camisi: Sultan II. Abdülhamit tarafından, kare plan ile kırmızı taşlardan yaptırılmıştır ve bu anlamda Anadolu’daki en özgün mimari örneklerden biridir.
Sıra sıra taş evleri gördüğünüz sokakların da ayrı bir hikayesi var. Ayvalık, yöreye özgü sarımsak taşı ile yapılmış pek çok tarihi yapıya ev sahipliği yaparken 1800’ün üzerinde de tescilli yapıyı barındırarak Türkiye’nin en fazla tescilli tarihi binaya sahip ilçesi olmak gibi bir ünvanı da elinde tutmakta. Bu binaları görebileceğiniz Barbaros ve 13 Nisan Caddeleri, Ayvalık’ın kimlikli yapısı hakkında size mimari detaylarıyla yön gösterecektir.
Tabii ki Ayvalık denildi mi akla ilk gelen şeylerden biri de zeytindir. Arkas Holding bünyesinde Kristal Yağları’nın coğrafi işaretli Ayvalık zeytinyağı üretimi için hasat gerçekleştirdikleri bahçeler ve yağhane de Ayvalık ilçesinde yer almaktadır. Zeytin meyvesinin eşsiz tadı, kokusu, aroması ve vitaminlerini yoğun olarak bünyesinde taşıyan bu zeytinyağının tat profilinde öne çıkan meyvemsi ve geçici bir yakıcılık gibi kendine has özellikler, Ayvalık’ın sızma zeytinyağının belirleyici notalarıdır.
Türkiye’nin en büyük tabiat parkı olarak kabul edilen ve yukarıda bahsettiğim 22 adanın da 20’sini içine alan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı, mutlaka yürüyüş ya da bisiklet turu yapılması gereken yerlerden biri. Bu arada tekne turları ile izinli adaların ya da koyların çevresinde yüzebilmek ve dalış yapabilmek mümkün. Şansınız varsa tek sıra vantuzlarıyla ve “cüce” adını almasını sağlayan sıra dışı ufak boyuyla “mosko” türü ahtapotlardan yakalayın. En kötü akşam yemeği için gittiğinizde restorana sipariş vermeyi ihmal etmeyin.
Bir de Ayvalık’ta 600 yıllık bir köy var ki, son yıllarda sanat çevrelerinde ve Alaçatı’nın 2000’lerin ortalarındaki halini özleyenlerde büyük heyecan uyandırıyor. Fatih Sultan Mehmet’in Midilli’yi fethiyle yerleştirilen yeniçerilere yurt olan Yeniçarohori ya da şimdiki adıyla Küçükköy. Arnavut kaldırımlı daracık sokaklarında hatrı sayılır adette sanat galerisi, tasarım dükkanı, kafe bulunan köyün önümüzdeki dönemde Alaçatı’da düşülen hatanın tekrarlanmadığı ve rafine bir Ege köyü olarak zenginleştirildiğini görmek mümkün olacak.
Bir de mevsimsel önerilerimizi atlamayalım; yaz aylarında oldukça kalabalık olan Ayvalık’ta Ekim civarı zeytin hasadı başladığından senenin aslında en eğlenceli zamanı bu döneme denk geliyor. Kışın gelecek olanlar için sessiz, sakin ve bol rüzgarlı bir dinlence geçireceklerini garanti edebilirim. Bahar ayları ise otların coştuğu, mandıracılık faaliyetlerinin alevlendiği zaman! Cunda’daki Kesebir Mandıra’dan sakızlı saganaki peynirinizi almayı ihmal etmeyin. Lor peyniri sevenler gitmişken yarım kilo da “kirli hanım peyniri” alsın.
Çevresinde;
- Taşlı Manastır
- Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı, Cunda
- Şeytan Sofrası
- Ada Kamping, Cunda
- Yeniçarohori (Küçükköy)
- Sarımsaklı plajı
- Patriça koyu, Cunda
Aktiviteler;
- Tekne turları
- Bisiklet turları
- Yürüyüş turları
- Kamp ve çadır
- Günübirlik Yunanistan gezisi
- Köy keşifleri
- Zeytin hasadı şenlikleri
- Peynir üretimi
- Yemek atölyeleri
Yakın uzağında;
- Edremit
- Bergama Antik Kenti
- Midilli adası
- Kozak yaylasında fıstık çamı kozalağı toplama
Yeme-içme noktaları;
- Şeytanın Kahvesi
- Güler Pastanesi
- Kraft Ayvalık
- Ayna Cunda
- Uno Cunda
- Taş Kahve Cunda
- Bay Nihat Cunda
- Orman Cunda
- D-Resort Ayvalık