Geç 19 ve 20’nci yüzyıla damgasını vuran Fransız romantik ve modern öncü heykeltıraş Auguste Rodin, Kıbrıslı koleksiyoner Erbil Arkın’ın birikiminden 20’nin üzerinde seçme eseriyle Antalya Kültür Sanat’ta. Oya Silbery küratörlüğündeki sergi, ay sonuna dek Antalya sıcağına yaratıcı figürleriyle meydan okuyan Rodin’in Türkiye’de hiç görülmemiş eserlerini içeriyor. Rodin’in ‘Düşünen Adam’ temalı bronz bir yapıtı, henüz ay başında 11 milyon 400 bin dolara satılmıştı.
EVRİM ALTUĞ evrimaltug@gmail.com
Bu ayın başında, Christie’s tarafından Paris’te düzenlenen bir müzayede ( https://edition.cnn.com/style/article/rodin-thinker-auction-paris-reuters/index.html ) ikonik Fransız heykeltıraşı Auguste Rodin’in (1840-1917) dünya çapındaki değeri ve etkisini bir kere daha gösterdi. 1 Temmuz’da yapılan müzayedede, sanatçının aslen 1880’de yaklaşık 70 santimetre boyunda tasarladığı ve herkesçe ‘Düşünen Adam’ olarak bilinen yontu yapımına ait, bilinen 40 adedinden biri olduğu var sayılan resmî onaylı bir bronz döküm, 11 milyon 400 bin dolara alıcı buldu. Bir kıyas adına, sanatçının bir diğer ‘Düşünen Adam’ı daha, 2013’te Sotheby’s tarafından New York’ta yapılan müzayedede, 15 milyon dolara satılmıştı.
1880 tarihli yapıt, esasında Rodin’in ‘İlahi Komedya’nın yazarı Dante Alighieri’ye gönderme ile ‘Şair’ olarak nitelediği, yine aslında kendisinin ‘Cehennemin Kapıları’ adlı yapıtını heykel sanatının dokunaklı kudretiyle yorumlayarak tam orta yerine lâyık gördüğü bir epik kompozisyonun, odak noktası olarak biliniyor.
Yani herşey, sanatçının ‘Düşünen Adam’ı bundan sekiz sene sonra bağımsız olarak teşhir etmesiyle değişmiş. Geçen zaman zarfında Rodin, bu yapıtının gördüğü ilgi üzerine, eserin 10 adet bronz dökümünü daha yapmış bulunuyor. İlerleyen zaman zarfında, Paris Rodin Müzesi (https://www.musee-rodin.fr/en ) tarafından da, bu klasik çalışmadan 12 adet daha çoğaltılmış. Bunu, müzenin sertifikalandırdığı diğer Rodin yapıtları izlemiş.
İşte şimdilerde Rodin’in bu el değmeyen yakıcılıktaki mahareti, 2006’da Türkiye’de ilk kez Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde izlediğimiz sergisinin ardından, bir kere daha ve bu defa yine ilk kez Antalya’dan yaptığı sürpriz ile, Türkiye’nin gündemini belirliyor.
Güzellik, yetenek ve yaratıcılık tutkusunu, ilk kez gençliğinde aldığı sanat ve endüstri tasarımı eğitimi sırasında Londra Tate Gallery’de ‘Öpücük’ heykelini görmesi üzerine tanıştığı Rodin üzerine adayan Kıbrıslı iş adamı Erbil Arkın’ın özel Rodin koleksiyonundan bir seçki, 31 Temmuz’a kadar Oya Silbery küratörlüğü ile, Münevver Eminoğlu direktörlüğündeki Antalya Kültür Sanat’ın ( https://www.antalyakultursanat.org.tr/sergiler/tutkunun-heykeltirasi-rodin/ ) üç katında (AKS) izleniyor.
İlgili koleksiyon, bundan önce de ilk olarak Arkın’ın kurucusu olduğu ARUCAD – Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi’nin Girne’deki açılışı sebebiyle 2017’de halkla buluşturulmuş. Arkın bununla da kalmayıp, geçen yılın mayısında da koleksiyonunun tamamı adına özel bir alanı Girne’de tasarlamış ve izleyicilerin beğenisine sunmuş bulunuyor. Koleksiyoner ayrıca, güncel sanata olan inanç ve merakını da, açıldığı 10 yıldan bu yana, yine 10’un üzerinde sergiye ev sahipliği yapan Art Rooms (https://www.artroomsatthehouse.com/about ) ile pekiştirmiş.
İşte, Arkın’ın ‘Doğu Akdeniz’in en büyük Rodin koleksiyonu’ olarak nitelediği şimdilik 27 yapıtlık bu birikiminden 22 seçme yapıtı, – kondisyon veya nakliye güçlüğü sebebiyle istemese de tamamını paylaşamadan – Antalya’ya taşıyan beş katlı AKS ise, Dr. Mimar Sinan Genim’in Antalya Muratpaşa’ya kazandırdığı enerjik, renkli ve çağdaş mimari yüzüyle, 2015’te açıldığı tarihten bu güne yer verdiği Picasso, Andy Warhol, Yıldız Moran, Ara Güler ve pek çok özel ve kurumsal koleksiyona ev sahipliği yaptığı güncel sergileriyle tanınıyor. Kurum ayrıca, en iyi sosyo kültürel yapı dalında mimari bir ödül de almış.
Eserlerini, kendini tutkuya vakfederek ortaya koyan Rodin’in AKS’ deki sergisi, sanatçıya ait özdeyişler, biyografik metin basamakları, ustanın yaşadığı döneme ait özgün fotoğraflar ile basın görsellerinin devasa röprodüksiyonları ve izlenen heykeller adına itinayla kurgulanmış fotoğraflarla zenginleşiyor.
Haşmetin mahremiyetle, uhreviliğin dünyevilikle, modern asilik cüretinin klasisizme sâdık yoldaşlıkla el ele verdiği yoğunluğuyla Rodin, heykellerinin etrafına âşık birer pervane kıldığı izleyiciyi Antalya sıcağından alıp, daha da yakıcı tanıklıkların katları arasında, kendi yazgısı, görgü ve tahammülünün sınırlarına kadar, nezaketli, ilahî bir suskunluğun tam orta yerine bırakıyor.
Erotizm, masumiyet, şehvet ve utancın aynı tende buluştuğu nice romantik, uhrevî ve mitolojik kompozisyonu ile Rodin, serginin bir kısmında, “İnsanın çıplak formu, tarihteki belli bir ana ait değildir; ebedidir ve her yaştan insan tarafından keyifle seyredilebilir,” diyor bize.
Sanatçı, ilham aldığı bu sahici ve aynı anda destansı modellerden bahsederken ise, şunu aktarıyor: “Modellerim herkese aittir. Bütün atölyelerde çıplak kadınlar olur. Benim eserlerimde sadece dar kafalılar müstehcenlik görürler.”
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nın 140. kuruluş yıldönümü dolayısıyla, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğinde düzenlenen Arkın Koleksiyonu sergisi, küratör Oya Silbery’nin dramatik aydınlatma tercihiyle, koyu gri duvarlarıyla yıkadığı mistikliğini cilalarken, sergiye temel teşkil eden Arkın – ARUCAD koleksiyonu için hazırlanan, ARUCAD Press etiketli özel kitabı da burada sanat kitaplığına düşkün diğer koleksiyonerler ve akademisyenlerin ilgisi uğruna bilhassa anmakta fayda bulunuyor. Oya Silbery ile Erbil Arkın’ın büyük emeğini alan kitap, Arkın’ın dostu, heykel uzmanı ve galerici Robert Bowman’ın önsözü eşliğinde, koleksiyondaki tüm yapıtların fotoğraf, köken ve hikâyelerinin Türkçe, Rumca ve İngilizce olarak bir araya getirilmesiyle takdir kazanıyor.
Serginin öne çıkan eserleri arasında ise, sanatçıya ait ‘Öpücük’, ‘Havva’, ‘Düşen Adam’ gibi kült çalışmalar yer aldığı gibi, ustanın ilk sergileme girişimi olan ancak 1864 Paris Salonu’na kabul edilmeyen ‘Kırık Burunlu Adam’ büstü de, eşi Rose Beuret büstü de bunlara dahil ediliyor.
Serginin, etrafından çıt çıkarmadan ayrılamadığımız parçalarından bir diğerinde ise Rodin, ilhamını Charles Baudelaire’in ‘Kötülük Çiçekleri’ klasiğinden aldığı ‘Ben güzelim ey ölümlüler, taştan bir düş gibi,’ sözlerinin üzerine serpildiği, ‘Je Suis Belle’ kompozisyonunu ortaya koyuyor. Eser, Rodin Müzesi sertifikasıyla bilinen 12 bronz dökümden biri olarak, diğer tüm yapıtlardaki gibi, özgünlüğünü de kayda geçiriyor. Yine bu heykelin de, sanatçının epik Dante yorumu ‘Cehennemin Kapıları’nda yer alan iki figürün, düşen adam ve çömelmiş kadının bir araya getirilmesiyle oluşan bir yapıt olduğunu belirtelim. Aynı durum, sergide siyah ve yeşil patinalı bronz döküm haliyle, 1927 tarihli, ancak Rodin tarafından 1889’da tasarlanan ‘İlahi İdol, Küçük Model’ isimli iki figürlü romantik yapıtta da, ya da ‘Danaide’ isimli figüratif heykelde de yaşanıyor. Yani Rodin bir bakıma, ‘Cehennemin Kapıları’ndan geçeyim derken, kendisini bu yapıta götüren nice hikâyeye de, hakikate de vesile kaynağı bir yaratıcı olarak, alanındaki verimliliği yine sonsuza katlıyor, sanatın cennetine varıyor.
Rodin bu uğurda verdiği sıradışı emeğin de farkındalığı ile, sergide ortaya koyduğu bu yoğun teri şöyle tasvir ediyor: “En temel görevlerin tadını çıkaran bir işçiyim ben. Şu an kalıp üzerinde çalışan bu kaba saba eller, aynı zamanda sıvayı da karıştırdı. Çıraklık günlerimden beri, bir duvar ustasının alışkanlıklarını korudum. Rönesans sanatçıları gibiyim; onlar birer zanaatkârdırlar, narin beyefendiler değil.”
Bu da aklımıza, günümüz sanatında da belki nafile yere tartışıp durduğumuz biriciklik, özgünlük, emsalsizlik gibi meseleler üzerinde, aslında hiç dert edinmemiş, bilakis onaylı ‘edisyonlarıyla’ kendinden sonrakilere çoktan el vermiş, geleceği öngörmüş bir üstadın kendi yaratıcılığını, kendi hayal ve hakikat harcından çıkarak bu fani dünyaya, kendinden sonraya cömertçe bağışlamış olabileceği ihtimalini getiriyor.
İlgili yapıtların türlü atölye, çırak ve komitelerin kültürel bir miras gibi devraldıkları doğum öyküleri ve sanatçının anekdotlarından da gördüğümüz gibi, Rodin, bazen Dante, bazen Baudelaire, bazen ise Beethoven veya doğrudan mitologya olsun, özünde kendisini kendi evrenine taşıyacağı her kim veya ne varsa, bu dökümlere cayır cayır akıtıp, gönlünün harcıyla sonsuza bırakıyor. Tıpkı, ‘Hippodamia’nın Kaçırılması’nı yorumladığı ihtişam vesikasında gördüğümüz gibi. Ya da, sergide de yer verilen ve Rodin’in pek çok kez modeli olarak seçtiği Japon aktris Hanako – Ohta Hisa’nın mask kompozisyonunda görülen olağanlığın dürüstlüğünden saçılan kudreti gibi. Keza, sergide Rodin’in dillere destan sevdalısı Camille Claudel’a da bir biyografik alan ayrılıyor ve sanatçının ürettiği bir ‘Bone giymiş Claudel’ kompozisyonu, bu vesileyle Antalya’daki sergideki yerini hakkıyla buluyor.
Netice yerine, Calais Burjuvaları’ndan Jean de Fiennes’nin büstüne, ‘Anıtsal Torso’dan ‘Meditasyon’a, oradan ‘Muzaffer Gençlik’e kadar, AKS’de biletli olarak ve belirli günlerde izlenen ( https://www.antalyakultursanat.org.tr/iletisim/#ucret-saatler ) Auguste Rodin sergisi,Antalya sıcağıyla rekabet eder bir görsellik, duygu ve tanıklık harareti vadediyor. Tıpkı Rodin’in bizi önceden şu sözleriyle de ilgili hararete karşı yeterince uyardığı gibi: “Sanatın doğabilmesi için, sanatçı öncelikle o ateşi yakabilecek bir kıvılcım yaratmalı ve yarattığı bu ateş tarafından yutulmaya hazır olmalıdır.”