Konuşmacı Köşesi / Tatlı Rüyalar

Arkas Akademi, sosyal öğrenmenin gücünden yararlanılan A-Live’da köşe yazıları uygulamasını başlattı. Yayınlandığı gün itibariyle yoğun ilgi gören ve ilk üç günde 1200 okunma sayısına ulaşılan uygulamada Arkaslı köşe yazarları, sağlıklı yaşamdan yönetim ve ekonomiye; seyahatten edebiyata; müzikten hobilere kadar birbirinden farklı konuları köşelerine taşıyorlar. Bu uygulama ile farklı lokasyonlarda bulunan ve bir araya gelme imkânı olmayan çalışanlar arasında fikir alışverişi sağlanarak motivasyonda ve gelişimde artış sağlanırken öğrenmenin sürdürülebilirliği de güçleniyor. Birlikte öğrenmeyi pekiştiren bu platformda Ayça Köprülü’nün kaleme aldığı ve en çok okunan yazılardan olan Tatlı Rüyalar’ı Arkas News’te de paylaşıyoruz…

 

Kim bilir kaç kere rüyamızı bir yakınımıza anlatıp çocuksu bir hevesle gördüklerimizin ne anlama geldiğini sorduk. Kimi zaman bölük pörçük hatırladığımız, kimi zaman da gün boyunca peşimizi bırakmayan rüyalarımızın kaç kere gerçek olmasını ya da olmamasını diledik. Peki rüyalarımız gerçekten olacak olayların fısıltıları mıdır? Geleceği görmenin yolu rüyalardan mı geçer?

Bu soruların cevabını bulabilmek için öncelikle bilinçdışı kavramından bahsetmemiz doğru olacaktır.

İnsan dediğin bilinçdışıyla bilincinin toplamından oluşur. Bilinçdışında yüceltilmiş tüm kavramlar, unutulan, ihmal edilen her şey, geçmiş deneyimler vardır. Kısacası bilinçte ortaya çıkan davranış ve yaşam şekillerinin büyük kısmının asıl kaynağı bilinçdışıdır. – Herve Abajoli

Jung bilinçdışının söylemeye çalıştığı şeyleri ifade etme yolunun rüyalar olduğuna inanır. Bilinç nasıl farkındalığımız ise bilinçdışı da bir nevi farkında olmadan sahip olduğumuz duygular, inançlar ya da kabullenmelerdir. Jung’a göre rüyalar bilinçdışının kendine özgü ifadesidir. Bilinçdışı rüyalar aracılığıyla bize bir şey anlatmaya çalışır çünkü yüzeye çıkış noktası rüyalardır. Eğer ulaştırması gereken mesajı ulaştıramazsa ya da mesaj göz ardı edilirse fiziksel sorunlar olarak da kendini gösterebilir.

Bilinçdışının bir kısmı bir zaman için geri çekilmiş birçok düşünce, izlenim ve imajdan oluşur. Bunlar kayıp olmalarına rağmen bilinçli zihinlerimizi etkilemeye devam ederler. Bir şey bilincimizden çıktığı zaman varlığı ortadan kalkmış olmaz, tıpkı köşeyi dönüp giden bir arabanın buhar olup uçmadığı gibi – Carl G. Jung

Tanıdığım bir psikolog bana bilinçdışının gün içinde nasıl çalıştığını şu şekilde anlatmıştı;

“Bir kırtasiyeye girdiğini ve rafta gördüğün kırmızı bir kalemi beğendiğini düşün. Kalemi incelemek için elini rafa uzatırsın fakat o sırada bilinçdışın devreye girer. Sana der ki ‘Sende daha önce bu kalemin siyahı vardı. Bir gün cebindeyken kapağı açılmıştı ve en sevdiğin gömleğini berbat etmişti’ Sen aslında bilinçli olarak bu yorumu duymazsın, bu anıyı hatırlamazsın bile ama bir anda elini geri çekersin ve ‘Aslında çok da ihtiyacım yoktu’ diyerek kırmızı kalemi almaktan vazgeçersin. Bilinçdışı bu şekilde çalışır.”

Bilinç seviyesinde düşündüğümüzde ikisi de kalem olmasına rağmen iki kalemin rengi birbirinden farklıdır ve siyah kalemin zamanında kapağının açılmış olması aynı şeyin kırmızı kalemin de başına geleceği anlamına gelmez. Ayrıca kişi yeni kalemini gömlek cebine koymamayı da tercih edebilir. Fakat bilinçdışı her zaman olması gerektiği gibi kayıt tutmaz ya da hedefi bariz bir şekilde göstermez. Özellikle travmatik olaylarda sebep sonuç ilişkileri mantık çerçevesinde kaydedilmeyebilir. Örneğin bir çocuk çok beğenileceğini düşündüğü resmini gösterdiğinde “Olmamış. Daha iyisini yapabilirsin” tepkisi aldığında bilinçdışı bunu “Ne yaparsam yapayım yetersizim” olarak kaydedebilir. Bisiklete binerken düştüğü ve dizini kanattığı için “Ne yaptın sen?” diyerek aşırı bir tepki gösterirseniz hayatı boyunca başına gelen kötü şeylerin kendi suçu olduğuna inanabilir. Bilinçdışına kodladığımız birçok olay hayatımız boyunca bizimle seyahat eder ve hayatımızın akışına bile yön verebilir.

İşte bilinçdışımızdaki bu eski deneyimler ve travmalar, bir nevi geçmişimize ve kültürümüze ait küçük notlar günlük hayatımızdaki olayların etkisiyle rüyalarımızda su yüzüne çıkar. İçindeyken son derece anlamlı olan ama uyandığımızda saçma görünen rüyalar aslında gerçekten üzerinde düşünülmeye ve yorumlanmaya değerdir. Dikkat etmemiz gereken ise bu rüyalardaki örüntüler, semboller ve tekrarlardır.

Rüyalarınız hep aydınlık ya da hep karanlıksa; aynı rüyaları tekrar tekrar görüyorsanız; sık sık aynı rengi, nesneyi ya da kişiyi görüyorsanız; aynı sesleri ya da kokuyu duyuyorsanız; rüyalarınız birbirinden farklıysa ama yine de her rüyanızda aynı desen varsa – mesela her rüyanızda hep birilerinden kaçıyorsanız ya da uçurumdan düşüyorsanız – o zaman okunmamış bir adet mesajınız var demektir.

Bir gece önce gördüğümüz rüyayı genelde öğleden sonraya kadar unutan insanlar olarak bu sembolleri ve tekrarları fark edebilmenin en güzel yolu rüya günlüğü tutmaktır. Her sabah, gördüklerinize hiçbir anlam yüklemeden rüyanızı bir deftere yazarsanız bir süre sonra geri dönüp baktığınızda kendinizle ilgili birçok yeni şey keşfedebilirsiniz.

Bilinçdışınızda uyuyan, aslında sezdiğiniz ama dile getirmeye hatta düşünmeye korktuğunuz her şey rüyalarınız aracılığı ile bilinç seviyesine çıkmaya çalışırken bu işte sizin de yardımınız gereklidir. Eğer bunları o kör kuyudan çıkarmayı başarırsanız bu da bir nevi geleceğinize tutulan ışık olmayacak mıdır?

Kaynaklar

Büyük Sır Üstadı – Herve Abajoli
İnsan ve Sembolleri – Carl Gustav Jung