COVID-19 ile birkaç ay içinde yaşama dair pek çok alışkanlığımız ve anlayışımız değişti. Sevdiklerimizi korumak için onlardan uzak duruyoruz; sarılmıyoruz, öpmüyoruz. Ailemizle uzaktan ilgileniyor, arkadaşlarımızla dijital sohbetler yapıyoruz. Fiziksel izolasyonumuzda bir başımıza olup yalnızlıkla başa çıkmak da var, dar alanlarda sürekli dip dibe olmak da… Herkesin şartları farklı. Dolayısıyla; herkesin sınavı da öğrendikleri de farklı…
Bireysel deneyimler, çıkarımlar ayrı ama korona günlerinde hepimizin veya çoğumuzun tecrübe ettiği aynı değişimler de var. Ofiste çalışamamak, aile-akraba ziyareti yapamamak, bir restorana-kafeye gidememek, spor salonunda ter atamamak gibi… Dışarıda sosyalleşme ve iş hayatının şıklığı gardıroplarımızda hapis kaldı. Topuklu ayakkabılarımız varlık nedenlerini unutmuş bile olabilirler. Makyaj yapma gereksinimi kalmadı. Herkes kendi kuaförü/berberi oldu; saçını kesen, dip boyası yapan…
Geçmiş kimi alışkanlıkların önemini daha iyi anlıyoruz artık. Bir kilere sahip olmak, orada birkaç ay yetecek kadar gıda bulundurmak gibi… Konserve ve turşu yapmak gibi… İsraf etmemek, doğaya verdiği bir şeftali için de bir çuval un için de müteşekkir olmak gibi… Yüksek apartman dairelerinde balkonu-bahçeyi özlemek gibi… Toprağa yakın alçak katlı yaşamların önemini daha iyi anlamak gibi…
Herkes evinin şefi oldu. Evinin fırıncısı oldu. Temizlikçisi, doktoru, hemşiresi oldu. Ekmek kabartıyor, yoğurt mayalıyor, yemek pişiriyor, ateş ölçüyor, aksıranları gözlüyor. Teknoloji kullanımında sıçrama yaşıyoruz; konferanslar tele, aramalar görüntülü, eğitimler online, alışverişler sanal…
Müzeler, sergiler, konserler evlerimize taşındı. Sinema ve dizi keyfini artırdık. O kadar çok zamanımız var ki evde, istemesek bile bir kısmı kaliteli geçiyor. Daha çok okuyor, daha çok öğreniyor, daha çok araştırıyoruz.
Küsler barışıyor, yaralanmış ilişkiler tamir ediliyor. Kendimizle, eşimizle, sevgilimizle, anne-babamızla, çocuklarımızla, akrabalarımızla, komşularımızla, ülkemizle ve hatta tüm dünyayla ve insanlıkla yeni bir ilişki kuruyoruz. ‘Önce ben’ yerini ‘hepimiz’e bırakıyor. Herkes kurtulmazsa kimse kurtulamayacak çünkü.
Korona günleri ticaret, moda, ilişkiler, eğitim, kültür-sanat, beslenme, yeme-içme, eğlence, gibi her alanda ‘yeni normaller’ yarattı. Bakalım post-korona döneminde “yeni normaller”imiz neler olacak. Hem bu dönemi hem de sonrasını, konusunda uzman çok değerli isimlerin aşağıdaki yol gösteren değerlendirmelerinden okuyabilirsiniz.
Sadeleşeceğiz, ‘Az Çoktur’ Diyeceğiz
Saffet Emre Tonguç – Tarihçi/Seyahat Yazarı/Profesyonel Rehber
Korona dolayısıyla sanal turizm ön plana çıktı. İnsanlar akıllı telefon, bilgisayar ve televizyonla dünyanın dört bir yanına ulaşabiliyorlar.
Yeni bir dünya düzeni başlıyor. Az çoktur diye düşüneceğiz. Sadeleşeceğiz. 2020 kayıp bir yıl… Çok hızlı hareketlenme olmaz. İnsanlar kalabalık yerlerde bulunmaktan çekinecekler. Her şey dahil sistemle çalışan dev oteller kolay dolmayacak. Kimse açık büfeyi tercih etmeyecek. Oteller daha fazla servis elemanı işe alacak. Boşalan odayı bir gün boş tutup, dezenfekte etmek gibi önlemler alınabilir. Bunlar maliyetleri artırır.
İnsanlar uçakla değil arabalarıyla gidebilecekleri yerleri tercih edecekler. Sosyal mesafeyi muhafaza edebilen butik oteller daha avantajlı olacak. Doğa tatilleri ön plana çıkacak. Yüzlerce kişinin güneşlendiği plajdansa yaylada veya bir göl kenarında güneşlenmeyi tercih edecek insanlar.
Ev geçindirme derdi tatilin önüne geçecek çünkü tüm dünyada çok sayıda insanın virüs nedeniyle işini kaybetmesi bekleniyor. Daha konsantre bir alanda çok sayıda müşteriye hizmet veren yolcu gemilerine ilgi azalabilir.
Evde Pişirme Arzulanan Mutfak Modeli
Dilara Koçak – Beslenme ve Diyet Uzmanı
Evde yemek pişirmek önceliğimiz oldu. Yeni tarif yapmak yetmiyor, fotoğraflarını paylaşmak da insanı mutlu ediyor. Sadece fotoğraf için veya paylaşım için bile mutfağa giren çok insan var. Sosyal medya alışkanlıkları pek çok yönde etkiliyor. Son 20 dakika içinde gördüğün yemek fotoğrafı iştah ve yemek seçiminde etkili.
Evde yemek pişirilmesi, özellikle tencere yemeği sağlık açısından, çocukların iyi beslenmesi açısından çok istediğimiz bir beslenme modeli. Evde ekmek pişirilmesi de öyle. Tam tane undan yapılmış, ekşi maya ekmek doğru miktarda tüketildiğinde kilo almak değil tam tersi uzun süreli doygunluk hissine katkıda bulunur.
Evde ekmek, turşu, yoğurt yapmak, kefir mayalamak, konserve, mevsimine göre salça veya baharat hazırlamak istediğimiz ve önerdiğimiz mutfak modeli. Bu anlamda Covid-19 günleri belki bu farkındalık için fırsat olur. Gelecek gelenekte!
Sosyal Devlet ve Yerel Üretim Önem Kazandı
Sinan Öncel – Birleşmiş Markalar Derneği Başkanı ve Twigy’nin Kurucusu
Korona günlerinde ticaret yeni bir şekil aldı. Alışveriş merkezleri kapalı ve neredeyse tüm alışveriş online yapılıyor. Restoranlar kapalı, bazıları paket servise ağırlık verdi. 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı gelince, internet alışverişine mecbur kaldılar. 3-5 yılda edinilecek değişim bir ayda gerçekleşti. Tüm dünyada internet satış şirketleri binlerce kişiyi işe alacağını duyurdu.
Sosyal devletin önemi ortaya çıktı. Devletin daha fazla piyasaları regüle edeceği, sağlık sistemine daha çok yatırım yapacağı bir dünya kurulacak. Her ülke dışa daha az bağımlı olmanın önemini keşfetti. Yerel gıda, sanayi ve teknoloji üretiminin değeri arttı. Kendi ventilatörünü üretebilmek meğer çok önemliymiş.
Bu sürecin ardından Çin’i suçlayıp ambargo uygulamak pek mümkün olmayacak. Çin, pek çok ülkenin en çok ihracat ve ithalat yaptığı ülke. Dünya ticaretine iyi entegre olmuş bir ülkeyi, kızdım deyip kesip atmak olmaz.
Dünyada milyonlarca kişi işsiz kalacak. Bunların önemli bir kısmının toprağa döneceğini, tarım ve hayvancılık yapacağını düşünüyorum.
Tüketici Kelimesini Yeniden İdrak Edeceğiz
Arzu Kaprol – Tasarımcı
Yaşam bize çok net olarak gösteriyor ki bütüne saygılı davranmadan bir yaşam olamayacak. Moda dünyası temelden sarsılacak. Son yıllarda öne çıkan ‘sürdürülebilir moda’ gerçek bir zorunluluğa dönüşecek. Daha az ama daha nitelikli ürünleri satın alacağız. İpliğin, kumaşın, dikimin kim tarafından, nerede, ne koşullarda ve ne zaman hatta ne kadara yapıldığını bilmek isteyeceğiz, fair-trade bir zorunluluk olacak.
Pamuk ve yün gibi pek çok ham, işlenmemiş ve geri dönüştürülebilen malzemeler azalıyor. Moda tasarımcılarına, giysi tasarımının ötesinde bütünü ve tüm aşamaları tasarlamak görevi düşüyor. Sürdürülebilir bir üretim süreci, kaynakların doğru kullanımı için ilk aşamayı oluşturacak. Anısı olan, uzun ömürlü kıyafetlere yatırım yapmak sürdürülebilir modanın ana kriteridir.
Üretim süreçleri gibi tüketim süreçlerinin parametreleri de yeniden yazılacak. Her şeyin elimizde sonsuz bir kaynak olmadığını zor bir yoldan, tüm insanlık birlikte öğrendik. ‘Tüketici’ kelimesini de yeniden idrak edebiliriz. Ana konu tüketmek değil, bilinçli kullanım olacak. Yaşam sadeleşiyor ve netleşiyor. Hepimiz buna şahidiz. Şükürler olsun.
Kaygı Depresyona Dönüşmesin
Özgür Öztürk – Psikiyatr Prof. Dr.
Adaptasyon insanın en büyük yeteneği fakat bu süreçte neye adapte olacağımızı henüz bilmiyoruz. Ne kadar süreceğini de… Belirsizlik adaptasyonu zorlaştırır. Dünya tamamen değişecekse bu ayrıca kaygı yaratan bir durum… Vatandaşın, devleti güvenilir bulduğu yerlerde normale dönme tez canlılığı daha az. Bilgi akışına güvensizlik belirsizliği artırıyor.
Bu süreçte en çok kaygı bozuklukları görülüyor. Hayat insanlara bir çerçeve çizmediği, günlük koşturma olmadığı zaman insan kendini çok fazla düşünmeye başlıyor ve maraz buluyor. Kaygı bozukluğu depresyona dönüşebilir. Pandemi uzun sürerse ağır depresyon vakaları görülebilir zira virüs salgını kadar bir kaygı salgını da var.
Bize bu süreçte gündelik rutini muhafaza etmek iyi gelir. Evde bütün gün pijama-gecelikle oturma. Kalk sabah duşunu al, tıraşını ol, dişini fırçala, üstünü giy, haberleri açmadan güzel müzik dinle, kahvaltı et, sevdiklerinle telefonda konuş.
Siz Restorana Gidemiyorsanız Restoran Size Gelsin
Ebru Erke – Hürriyet Gastronomi Yazarı- Food and Travel Yayın Yönetmeni
Ekonomi sallandığında ilk terk edilen yerler restoranlar, barlar, kulüpler olur. Sektör buna alışkındır ama bu kez durum farklı… Herkes dükkânının kapısına kilit vurdu.
Evlere kapandığımız süreç içinde restoranlar ve şefler ise çareyi çeşitli yollarla evlerin içine girmekte buldular. Hatta Amerika’da bazı restoranlar yemeğinizi kapıya çiçek, mum, peçeteler ve yemeğinize uyumlu şarap eşliğinde getiriyor, sizin için yüklenen müzikleri de dinleyerek evinizde bambaşka bir ambiyans yakalayabiliyorsunuz. Bizde de mekânın müzik listesini yollayanlar ve şef yemekleri servisi yok değil.
Yemek malzemelerini tarifleri eşliğinde kapınıza getirenler var; size sadece pişirmek düşüyor.
Amerika’da bir akım başladı. Konser veya parti bileti alır gibi restoranda ileride yiyeceğiniz yemeği alıyorsunuz. Böylece maaşların ve kiranın ödenmesine katkı sağlıyorsunuz. Londra’dan şef José Pizarro gibi bazıları da restoranını yemeklerde kullanılan ürünlerin satıldığı online pazara dönüştürdü.
Kültür ve Sanatta Zorunlu Dijital Dönem
İhsan Yılmaz – Hürriyet Gazetesi Kültür ve Sanat Editörü
Kitap satışlarının dijitale geçtiği, sergilerin dijital ortamlara taşındığı, konserlerin online canlı yayınlarla milyonlarla buluştuğu bir dönemdeyiz. Sosyal medyada canlı yayınlar, #EvdeKal konserleri birbiri ardına düzenleniyor. ‘Bütün Dünya Bir Arada: Evde Birlikteyiz’ konserinde Billie Eilish, Lady Gaga, Paul McCartney, Andrea Bocelli, Elton John gibi birçok star performans sergiledi. Milyarlarca insan evlerinden online performanslar izliyor.
İçinden geçtiğimiz dönem geleceğe ait ipuçları da veriyor. Kültür sanat tüketiminin büyük oranda etkileneceği kesin. Post korona döneminin test sürümünü yaşıyoruz. Sanat tüketiminin dijitale evrilmesi gelecekte bekleniyordu aslında ancak bir anda kendimizi bu yeni evrede bulduk.
Bütün müzeler, galeriler sergilerini son teknolojiyi kullanarak dijital ortama aktarıyor. Bundan sonra açılacak herhangi bir serginin fiziki ziyaret kadar dijital erişimi de düşünülecek. Aynı durum konser, tiyatro gibi bütün sanatsal etkinlikler için geçerli.
Sosyalleşmek büyük ihtiyaç, sanat tüketiminin içinde bunun yerini ve ağırlığını inkâr etmek mümkün değil. Hayat normale döndüğünde büyük bir açlıkla salonları doldurur, müzelerde kuyruklar oluşturur muyuz bilmiyorum ama bu yeni normalin konforunu terk etmek istemeyecek büyük bir çoğunluğun olacağını sanıyorum.
Dünya Bir Sınavdan Geçiyor Eğitim De
Nuran Çakmakçı – Hürriyet Gazetesi Eğitim Servis Müdürü
Kuşkusuz bu döneme en hızlı ve kolay adapte olan okullar oldu. Milli Eğitim Bakanlığı, daha pandeminin başında Eğitim Bilişim Ağı (EBA) platformunu devreye soktu. TRT ile anlaştı. Bazı şirketlerle anlaşarak ücretsiz ağ sağladı. Ailelerde çocuklarına bu konuda en iyi desteği veren ebeveynler oldu. Bazıları okul formatına uymak için forma giyip, hatta İstiklal Marşı ile derse başladı, bazıları defterini alarak ekran başına oturdu. Bugüne kadar bilgisayarları oyun oynuyor diye sakladığımız, sakıncalı diye pazarlıkla verdiğimiz çocuklara şimdi başına otursun diye adeta yalvarır olduk. Altyapının yeterliliğiyle ilgili kuşkular vardı ancak sistem aksamadan devam ediyor. Hatta birçok özel okul interaktif eğitime geçti. Sınıflar sanal ortamda oluşturuldu.
Üniversiteler maalesef bu işe liderlik yapacakken çok da başarılı olamadı. Belki bunun nedeni yüzlerce program ve ders içeriğinin olması olabilir. Ayrıca mimarlık gibi bazı bölümlerin uygulamaya yönelik yer alması buna neden oldu. Üniversiteler ikinci dönemde kampüsü tamamen kapattı. Vize ve finallerin yapılma şekli üniversitelere bırakıldı. Ama birçoğu proje ödevleriyle bu sorunu çözmeye çalışıyor.
Bir süre sonra öğrenciler sıkılacak, farklı çözümler arayacak. Dünyanın da sınavdan geçtiği bu dönemde öğrenme ne kadar canlı tutulursa o kadar faydalı olacak kuşkusuz.
Kendimizle İlişkimize Bakalım
Rana Şen – Uzman Psikolog
İnsanları Covid-19 değil kaygı öldürecek! Çok fazla kaygı var. Nasıl başa çıkacağız? Her travmanın evrensel beş aşaması var. İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon, kabullenme. Bunlardan hangisinde olduğumuzu tesit etmek önemli. Yeni rutin oluşturmalı.
Dış dünyadan çok koptuğumuzda kendimizle olan ilişkimiz iyice belirginleşir. Hepimizin bir iç sesi var. İç sesimiz pozitifse vakit daha iyi geçer; eleştiren, korkutan, kaygı veren negatif bir sesse zor geçer. Eskiden sosyalleşerek daha az duyduğumuz o iç sesi şimdi susturabilmek için yemek yiyor, alkol alıyor ya da görüntülü arama yapıyor olabiliriz.
Herkes evden çalışmaya başladı. Eşler evde, birbirinin ofis hallerini de tecrübe ediyor. Anneyi, babayı yanına alan geçici olarak genişleyen aileler var. Kızı bütün gün çalışıp onunla bir kahve içmiyor diye alınan anneleri, eşinin çıplak ayak evde yürümesine takanları duyuyorum. Alanın daralması ve sürekli bir arada olmak tahammülsüzlükler getiriyor. Her şey göze batmaya başlıyor. Hijyen anlayışı nedeniyle çiftler, aile bireyleri ve ev arkadaşları arasında anlaşmazlıklar çıkabiliyor. Her türlü ilişkiyi zorlayan bir süreç.
Uzaktan Yetişkin Eğitimine De Devam
Murat Yeşilyurt – KAME Danışmanlık
Yetişkin eğitimi, diğer deyişle andragoloji, insan yaşamındaki değişimlerle doğrudan etkilenir. Covid-19 salgını da yetişkin öğrenme biliminde değişimlere neden oluyor. Salgın öncesi fiziksel olarak çok daha yakın bir etkileşimdeydik, salgın sürecinde ise fiziksel mesafemiz farklılaştı.
Bu süreçte çok daha fazla insan teknoloji kullanımına geçti. Davranış kolay değişmez. İnsanlık bugün zorlu bir dönemden geçiyor. Salgından önceki öğrenme yöntemleri hayatımızda olmaya devam edecek. Hem fiziki ortamda hem de yoğun teknoloji kullanımı içeren uzaktan eğitim gelecekte de bir arada devam edecek.
Sağlıkta Milat Olacak
Murat Keklikoğlu – Aile Hekimliği Uzmanlığı ve Fitoterapist
Bilim ve sağlıkta milat… Korona-sonrası dünyada sağlık hizmeti alanında pek çok şey değişebilir. Sağlık hizmetleri şimdiden, zorunlu olarak dijitalleşti. E-doktor uygulamalarıyla insanlar artık hastaneye gitmeden evlerinde uzaktan muayene ve tedavi edilebiliyorlar. Dijital tıp, tele-sağlık veya e-hastane yeni bir sağlık hizmeti modeli oldu.
Pandemiden çıkarılan birçok ders var. Bunlar: Sağlık sistemi güçlü bir yoğun bakım kapasitesine sahip olmalı. Sosyal devletin ve sağlık sisteminin siyaset üstü bir vizyonla belirlenmesi gerek. Sağlık, bilim ve eğitimin ‘insan ve dünya’ odaklı planlanması ve buna göre gerekli bütçeler ayrılmalı. Salgınla etkili mücadele için küresel mücadele şart. Gelecekte benzer krizlerle daha iyi mücadele edebilmek için sağlık örgütlenmesi ve erken uyarı sistemi gerekli.
Korona, aşı karşıtlığını büyük ölçüde ortadan kaldırabilir. Bilimin ve uzmanların doğru bilginin ve çözümün kaynağı olduğu kabul görüyor. Sağlık personelinin, hastane alt yapısının toplumdaki ayrıcalıklı algısı ve önemli konumu anlaşıldı. Bunlar tekrar geleceğin gözde meslekleri haline gelebilir.