Üretimden tüketime, ulaşımdan eğlenceye, eğitimden uluslararası ilişkilere, spordan dini ibadetlere kadar hemen her alanda toplumsal yaşamı etkisi alarak küresel bir tehdit boyutuna ulaşan Koronavirüs salgını; ülkeleri, hükümetleri ve toplumları adeta bir sınava tabi tutuyor. Salgına karşı izlenen yöntemler ve benimsenen önlemler; yönetim anlayışlarının ve halkın yaklaşımlarının nasıl değiştiğini de gösteriyor. Uluslararası zirveler, kongreler, büyük spor müsabakaları, kültür ve turizm ziyaretleri, festivaller, fuarlar ve eğitim-öğretim faaliyetleri ardı ardına iptal ediliyor ya da sanal ortama aktarılıyor. Koronavirüs salgını insanlığı, hiç alışık olmadığı zorunlu bir sosyal izolasyon sürecine maruz bırakıyor. Uzmanlar salgının hem bireysel hem de toplumsal alışkanlıklarda büyük bir değişim yaratacağını düşünüyor.
Çin’de ortaya çıkarak hızla tüm dünyaya yayılan COVID-19 salgınının yol açtığı sosyo-psikolojik durum, küreselleşme sürecinde risklerin öngörülemez ve tanımlanamaz bir niteliğe sahip olduğunu gösteriyor. COVID-19 salgını dünya çapında büyük bir kaos ve karmaşa meydana getirdi. Bu kaotik durum, yeni tip korona virüsün ortaya çıkışı ve kökeni, tehdit düzeyi ve tehdit zeminleri, korona virüs salgınıyla mücadele yöntemleri gibi konularda kendini en net biçimde ortaya koyuyor. Devletler, COVID-19 salgınıyla mücadelede çok farklı yaklaşımlar gösterirken, bireyler ise tehdidin önemini kavrama ve tehditten korunma konusunda karmaşa yaşıyor (Balcı, 2020). Bu süreçte klasik iletişim yöntemleri de sanal dünyaya teslim olmuş görünüyor.
2000’li yıllarda yaygın şekilde mercek altına alınan “sanal kamusal alanlar”, pandemi sürecinde sosyal mesafelerin artması ve internetin insanları bir araya getirme aracına dönüşmesiyle birlikte bu kez sivil toplum özelinde yeni bir çerçeveden inceleniyor. “Evde kal” çağrılarıyla birlikte geleneksel iletişim yöntemleri geri plana düşerken, kamusal alan-sanal alan-özel alan ayrımı da farklı bir şekle bürünüyor.
Ekonomiye Bakış
Ipsos Araştırma Şirketi’nin nisan ayında yayımlanan bir araştırması ise toplumların ekonomi ile ilgili endişeleri hakkında da önemli sonuçlar içeriyor. Şirketin yaptığı global çalışmaya katılan 15 ülkenin 10’unda insanların çoğunluğu, korona virüs pandemisinden gelen sosyal izolasyon ve karantina süreçlerinin son bulduğunda dahi ekonominin hızla toparlanacağına katılmıyor. 29 bin katılımcıyla gerçekleştirilen araştırmada; İspanya (% 76), Fransa (% 72), İtalya (% 68), İngiltere (% 67), Rusya – Japonya (% 64) ve Kanada (% 62) hızlı bir ekonomik toparlanma olacağını düşünmeyen ülkeler arasında yer alıyor. ABD’de ise bu oran % 49. Bazı ülkeler ise iyimser bir tablo çiziyor. Vietnam (%80), Çin (%68) ve Hindistan (%63) hızlı bir iyileşme gerçekleşeceğini düşünüyor.
Bazı bilim adamları “Toplumumuz, bizleri bu tip hastalıklara daha hassas hale getiren şartları yarattı” diyerek 21. yüzyılın mevcut politikaların yanlışlığını dile getiriyor. Salgın neticesinde oluşan kriz, dünya sorunlarının yeniden sorgulanması ve bu sorunlara karşı daha bilinçli yaklaşılması gerektiğini gösteriyor. Unutulmamalı ki dünya, insanların ortak yaşam alanı ve sorunlara birlikte çözüm üretmek gibi büyük bir sorumluluğumuz var.
“İş”te Esnek Dönem, Endişeler ve Gelecek…
1970’lerden itibaren küçük ölçekte deneyimlenen yeni çalışma biçimleri, COVID-19’un etkisiyle yaygınlaşıyor. Birçok sektör evden çalışma sistemine topluca ve hızla adapte oldu. Ancak çalışanlar bu durumun getireceği yeni risklerden de endişeli. Esnek çalışma zaman içinde yaygınlaşarak yeni bir çalışma hayatını yani sanal iş yerini beraberinde getirebilir. Sanal iş yerinin ise dünya genelinde sosyal izolasyon hissinin güçlenmesine ve seçilmiş yalnızlığa neden olabileceği belirtiliyor. Yeni çalışma yöntemlerinin çalışanlarda maddi kaygıları artırabileceği de ifade edilen unsurlar arasında yer alıyor. Diğer yandan çok sayıda işletmenin sanal çalışma biçimini benimsemesi ihtimalinin de artabileceği söyleniyor. Bu bağlamda, gittikçe artan sayıda işveren ve çalışan, tele çalışma alternatifini bir çalışma biçimi olarak tercih edebilir.
Güvensizlik, Yalnızlık ve Ötekileştirme
Uzmanlar bu süreçte kendini risk altında hisseden bireylerin, yakın çevresindeki insanların hastalık taşıdığı endişesi nedeniyle toplumsal güvensizliği hızlandırabileceğini söylüyor. Bireylerin içinde bulundukları zorunlu sosyal izolasyonun, bilinç ve niyet durumlarını değiştirebileceğini ifade eden araştırmacılar, bu durumun zaman içerisinde yerini “tercih edilen izolasyon” veya dayanışma biçimlerine de bırakabileceğini söylüyor.
Tercih edilen izolasyon ya da dayanışma biçimlerinin, Koronavirüsün etkilerinin uzun sürmesi halinde ülkeleri kendi içinde kaynaştırıp, farklı gruplara olan tutumlarında ise daha da mesafeli bir duruma getirebileceği bilim insanlarınca dile getiriliyor. İnsanların, başta Uzak Doğulular olmak üzere, potansiyel bulaşıcı hastalık kaynağı olarak gördüğü yabancılara karşı olumsuz tavırlar alabileceği ifade ediliyor. Salgından “Çin virüsü” olarak bahsedilmesi de bunun göstergeleri arasında yer alıyor.
Evde İş Bölümü
Uzmanlar, ev içinde geçirilen zamanın artmasıyla ev içi ilişkilerinin de sorgulandığını düşünüyor. Uzmanlara göre bu süreçte, ev içi ilişkilerde eski alışkanlıkları gözden geçirmek ve daha uyumlu hale dönüştürmek büyük önem taşıyor. Ailelerin evde geçirdiği sürenin artması ev içi iş yükünü de artırıyor. Ev işlerinin kadın işi gibi görülmesi yerine etkin bir iş bölümü, örneğin bazı işlerin sırayla yapılması, bu sürecin evde yaşayan herkes için daha iyi geçmesi açısından yararlı görülüyor.