Anneleri onurlandırmak için senede bir gün kutlanan Anneler Günü geleneğinin Antik Yunan’da, Yunan mitolojisinde pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olarak kabul edilen Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamaları ile başladığı söylenir. Antik uygarlıklardan günümüze gelirsek, ABD’li Anna Jarvis’in 1908’da kaybettiği kendi annesi adına başlattığı bir anma.
Anneler Günü’nde anneye hediye almak da geleneklerden biri. Tüm dünyanın salgın hastalıkla boğuştuğu, kendimizi evlere kapattığımız şu günlerde eğer okumayı seven bir anneniz varsa bu yıl ona, zevkine uygun bir kitap hediye edebilirsiniz. Olmadı, kendiniz için alın okuyun.
Uzattığımız Saçlarla Duygularımızı Sakladık Aslında
İlk olarak 1992’da basılmış ve tüm dünyada hala en çok satan kitaplar arasında olan ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ (Women Who Run With The Wolves) yıllardır övgüsünü duyduğum ama bir türlü okuyamadığım bir kitaptı. Evde kalmanın faydalarından biri de insanın konsantre olarak okuma fırsatı bulması. Bu kitap kesinlikle konsantrasyon istiyor!
Jungcu psikanalist, yazar, şair Clarissa P. Estes aynı zamanda bir cantadora yani eski öyküleri toplayıp saklayan kişi. Vahşi kadın arketipine dair mit ve öyküler alt başlıklı kitapta ruhun eve dönüş yolculuğunu bu öykülerle anlatıyor Estes… Ve kadınların kendilerinde var olduğunu unuttukları gücün yeniden ortaya çıkmasını sağlıyor. Belki başta biraz zorlayacak kitap sizi ama sabredip içine girerseniz, hissettiğiniz, orada olduğunu bildiğiniz ama anlamlandıramadığınız duygularınızla yüzleşeceksiniz. Belki de uzattığımız saçlarınızı duygularınızı saklamak için kullanmak iyi bir fikir değildi…
34 Sene Sonra Gelen Devam Kitabı
Margaret Atwood’un Türkçe’ye ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ olarak çevrilen ve dizisi de Emmy ve Altınküre başta olmak üzere pek çok ödül ‘The Handmaid’s Tale’ romanının devamı 34 sene sonra yazıldı. Ütopya ve distopya kavramlarını birleştirerek ‘üstopya’ adını verdiği kendine özgü bilimkurgu türündeki romanlarıyla tanınan Atwood yeni kitabı ‘Ahitler’ (The Testaments) özgürleştirilmiş bir nesil için el ele vererek totaliter bir rejimi tarihin derinliklerine gömen kadınların hikayesi. Atwood, “Gökyüzünün tepenize ineceğine inanmazsınız, ta ki bir parçası başınızın üstüne düşünceye kadar” dediği romanında gücü sorguluyor. Güç, o gücün nasıl kullanıldığı ve kararları kimin aldığı, o kararlar uygulanırken ahlaklı diğer insanların ne yaptığı, kadına dair işlenin suçlarda gücün yanında durmayı seçen kadınların ruh hali, kabullenilmiş çaresizlik ve haksızlığı reddedenlerin romanı.
Kim Olduğunu Kabullenmeye Cesaretin Var Mı?
Julia Roberts ve Javier Bardem’in başrolleriyle sinemaya uyarlanan ve dünyada 12 milyondan fazla satan ‘Ye Dua Et Sev’in (Eat Pray Love) yazarı Elizabeth Gilbert yeni kitabı ‘Kızların Şehri’ de (Citys of Girls) yine kendisine sıradışı bir kadın karakter yaratmış. Tarihsel bir kurgu etrafında dönen gerçek yaşam hikayelerinin aktarımında dili de eğlenceli kullanmış Gilbert. İnsanın arzuları, duyguları, zaafları ve gençliğin baş döndürücülüğü hakkında etkileyici bir roman. Kitabın baş karakteri Vivian’ın 1940’lardan 70’lere ve sonra da günümüze gelirken aşkı, arkadaşlığı, dostluğu, sadakati, özgürlüğü, karakter oluşumunu ve kendin olabilmek için neleri göze alman gerektiğini de anlatıyor. Gençlik yani o güzel, neşeli, eğlenceli, vurdumduymaz yıllar geçip gittiğinde elimizde kalan ne? En önemlisi, biz nerelerde kırılıp döküldük, nerelerde güçlendik ve ne zaman kendimiz olmayı başarabildik…