Kötülüğün Şiirini Yazan ‘Şakacı’ Kurtuluşu İyilikte Buldu / Demet Cengiz

Tarikatçı bir ailede doğup çocuk yaşta hem vegan hem de oyuncu olan Joaquin Phoenix, kötülüğe şiir yazdığı Joker filmindeki oyunculuğuyla herkesi büyüledi. Oyunculuğu kadar aktivistliğiyle de gündeme gelen oyuncu, Oscar heykelini elinde tutarak adeta bir vaiz edasıyla yaptığı konuşmada kurtuluş için insanın ‘iyi hali’ne işaret etti.

Joaquin Phoenix, 1974 yılında Porto Riko’da dünyaya geldi. Onun portresini anlatmaya sondan başlamak istiyorum. Zira 2020 yılında Akademi Ödülleri’nde ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü aldığında yaptığı dört dakikalık konuşma bütün yaşamının ve dönüşümünün özeti oldu. İşte o konuşmanın tamamına yakını:

“Bu sektörün (sinema) bana ve birçok kişiye bahşettiği en büyük lütuf sesimizi, sessizler için kullanma olanağıdır.

Cinsiyet eşitliği, ırkçılık, eşcinsel hakları, yerli halkların hakları ya da hayvan hakları olsun adaletsizliğe karşı savaştan bahsediyoruz. Bir ülkenin, bir halkın, bir ırkın, bir cinsin, bir türün ceza almadan diğerlerini kullanma, onları kontrol altına alma hakkı olduğu inanışıyla sık sık karşılaşıyoruz. Doğal dünya ile bağımız koptu. Birçoğumuz ‘ben merkezci’ bir dünya görüşüne sahip olma suçunu işliyor. Evrenin merkezinde olduğumuza inanıyoruz. Doğal dünyaya giriyoruz ve kaynaklarını talan ediyoruz. Kendimizde bir ineği yapay olarak dölleyip, yavrusunu ondan çalma hakkını görüyoruz. Feryatlarını duymamak imkansızken yavrusu için ürettiği sütünü çalıp kahvelerimize, gevreklerimize koyuyoruz. Kendimizi değiştirme fikrinden korkuyoruz. Çünkü bunun için fedakârlık yapmamız gerektiğini düşünüyoruz. Şefkati ve sevgiyi yol gösterici olarak kullanırsak tüm hisseden canlılara ve çevreye yararlı değişimleri yaratabiliriz.

Cho Sang-woo karakteri ise ülkenin önemli okullarından birini bitirerek tüm mahallenin gururu olmuş bir adam… Hwang Dong-hyuk da Güney Kore’nin önemli okullarından birini kazandığında tüm yoksul mahallenin gurur kaynağı olmuş. Seul Ulusal Üniversitesi’nde İletişim Fakültesini bitirmesi yetmezmiş gibi bir de gidip University of Southern California’da film yapımcılığı üzerine yüksek lisans yapmış. Mahalleliye gurur üstüne gurur…

Hayatım boyunca ben ‘kötü adam’ oldum. Bencildim. Zaman zaman zalim, çalışılması zor biriydim. Ama bugün bu salonda olan birçok kişi bana ikinci bir şans verdiği için müteşekkirim. Birbirimizi desteklediğimizde en iyi halimize ulaşıyoruz. Geçmiş hatalarımız nedeniyle birbirimizi sildiğimiz değil, birbirimize büyümek için yardım ettiğimiz zamanlardan bahsediyorum. Birbirimizi eğitip, kurtardığımız zamanlardan… 17 yaşındayken kardeşim şu şarkı sözlerini yazmıştı: Sevgiyle imdada koş, huzur peşinden gelecektir.”

Küllerinden Doğan Aile

Joaquin Phoenix’in şarkı sözünü gözyaşlarıyla alıntıladığı kardeşi River, daha 23 yaşındayken yanında can vermişti. Şimdi en başa dönelim. Annesi Yahudi köklerini, babası ise Katolik mezhebini bırakıp “Tanrı’nın Çocukları” tarikatına katılmış hippilerdi. John, Meksika’yı geçerken yoldan aldığı otostopçu Arlyn ile Bottom Ailesi’nin temelini atmıştı. Arlyn, o sıralar kendine ‘Heart’ (kalp) ismini uygun buldu. Doğan ilk oğullarına River (nehir), kızlarına ise Rain (yağmur) adını verdiler. Tarikatlarıyla Güney Amerika’yı dolaşan Bottom ailesi, üçüncü çocuklarına Joaquin ismini uygun gördüler. Bu kez doğadan bir isim seçmek yerine kökü Tevrat’a kadar giden İspanyolca bir isimde karar kılmışlardı. Peşinden doğan iki kızlarına ise Liberty (özgürlük) ve Summer (yaz) adını verdiler. Joaquin, annesine ve kardeşlerine imrenerek adını ‘Leaf’ (yaprak) olarak değiştirdi.

Tarikatta işlerin iyice çığırından çıktığını gördüklerinde bir kargo gemisiyle kaçarak 1977’de ABD’ye yerleştiler. O kargo gemisinin güvertesinden çocuklar, uçan balıkları hayranlıkla izlemiş ardından balıkları hunharca öldüren balıkçıları görmüşlerdi. Tabaklarında iştahla yedikleri balıkların yaşayan canlılar olduğunu idrak etmiş ve bütün aile vegan olmaya karar vermişti.

ABD’ye geldiklerinde aile yeni bir başlangıç için yeni bir soyadı almaya karar verdi. Phoenix yani küllerinden doğan anka kuşu…

Yanında Can Veren Ağabey

Phoenix ailesi Los Angeles’a yerleşti ve anne Arlyn, NBC’de çalışmaya başladı. Annenin oradaki bağlantıları sayesinde çocuk oyunculara dizi ve filmlerde rol ayarlayan bir ajansla anlaştılar. En büyük çocuk River başta tüm çocuklar et, süt, diş macunu gibi onlarca ürün reklamında oynadılar. Herkesin “Çok güzel çocuk” diye andığı River’ın gelecekte çok büyük bir aktör olacağına kesin gözüyle bakılıyordu. O sıralar Leaf adını kullanan Joaquin de ağabeyiyle birlikte pek çok yapımda rol aldı. İlk büyük rolü ise Uzay Kampı (1986) ve Parenthood (1989) filmlerinde oldu. On beş yaşından sonra Leaf adından vazgeçip resmi adı Joaquin’i kullanmaya başladı. Biyoloji dersinde ölü bir kurbağayı çalışması gerektiğinde liseden ayrıldı.

Hem sinemada hem de müzikte basamakları sağlam çıkan River Phoenix, 1993 yılında ünlü oyuncu Johnny Depp ve kız arkadaşının sahibi olduğu gece kulübündeki Cadılar Bayramı partisinde sahne alacaktı. Fakat o gece 23 yaşında aşırı dozdan yaşamını yitirdi. Joaquin hemen telefona sarılmış ve acil servisi aramıştı. Joaquin’in ses kaydı bütün ulusal radyo ve televizyon kanallarından yayınlanmıştı. Kız kardeşi Rain ise ağabeyine suni teneffüs yapıp hayata döndürmeye çalışmıştı.

Kötülüğün Abidesi

‘Kötü adam’ı oynarken her zaman övgü alan performanslar sergileyen Joaquin’in yaşamındaki bu büyük travmaların pozitif katkı sağladığı söylenir.

Ağabeyinin ölümü Joaquin’i ve tüm aileyi derinden sarsmıştı. Aile medyadan kaçmak için bir süreliğine Kosta Rika’ya bile gitmişti. 1995 yılında To Die For filmi ile Joaquin oyunculuğa geri döndü. Doğuştan gelen dudağının üzerindeki izle farklı bir portre çizmeyi başardı.

Filmlerde can verdiği karakterler (Gladyatör’de Roma İmparatoru Commodus, Quills’de Rahip Coulmier, Joker’de Arthur Fleck) genellikle ‘kötü adamlar’ oluyordu. Özellikle Joker filminde rolüne hazırlanırken 24 kilo vermiş, karakterin kahkahasını yaratması dört ayını almış ve aylarca herkesi hakkında konuşturmuştu. En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını bu rolle aldı. Hollywood’da pek çok aktörün gözü Joker karakterini oynamaktadır. Daha önce bu rolü oynayan Heath Ledger da 27 yaşında Oscar ödülü kazanmıştı. Usta Jack Nicholson da unutulmaz Joker oyuncularından biridir. Fakat Joaquin’in Joker’i herkesi geride bıraktı. Kötülüğün abidesi kötülüğün kökünü ve tarihini yazıyordu; kötülüğe şiir yazıyor herkesi kötülüğün kaynağı üzerinde düşünmeye mecbur bırakıyordu.

Joaquin Phoenix, Gladyatör filmindeki rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülüne aday olmuştu. Walk the Line’da (2005) müzisyen Johnny Cash’i canlandırarak bir kez daha Oscar’a aday oldu. The Master (2012) filmindeki Freddie Quell rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında bu ödüle üçüncü kez aday gösterilmişti.

İçten Bir Aktivist

Daha çocuk yaşta başladığı aktivistliğe yaş aldıkça daha da sıkı sarılıyor. Uluslararası Af Örgütü, Elysium Sanatı, HEART ve Barış İttifakı gibi pek çok yardım kuruluşuna destek veriyor. Güney Afrika’da öğrencilere günlük yemekler sunan hayır kurumu Lunchbox Fund’ın yönetim kurulunda yer alıyor.

Endüstriyel hayvancılık dahil hayvanların istismar edildiği her yapıyı var gücüyle protesto ediyor. In Defense of Animals ve PETA üyesi ve her ikisi için de kampanyalar yürüttü. Filmlerinde de asla hiçbir hayvansal ürünü kullanmıyor. Ona Grammy ödülü kazandıran Walk the Line filminde deri botlar giydiğini itiraf ettiğinde eleştirilerin odağında yer aldı. Hayvanları ve doğayı korumak için var gücüyle çalışıyor.

2015 yılında alkol bağımlılığından kurtulmak için kendi isteğiyle bir kliniğe yattı. 2016 yılından bu yana Rooney Mara ile birlikte olan aktör, 2020 yılında doğan oğluna ağabeyi River’ın adını verdi. Meditasyon yapan, karatede siyah kuşak sahibi olan, belgesel izleyen Joaquin, özel hayatını tek bir kelimeyle anlatıyor: Basit.