Uzayı anlama ve gözlemlemede Amerikalı astronom Edwin Hubble’ın 20. yüzyılın ilk çeyreğinde evrenin genişlemesiyle ilgili keşfi bir milat oluştururken, son 100 yılda gökbilimciler yeni buluşlara imza atmayı sürdürüyor. Kuasarları, pulsarları, kara delikleri ve uzak güneşlerin yörüngesinde dönen gezegenleri gelişmiş teleskoplarla gözlemleyebilen gökbilimciler, uzayın sırlarını açığa çıkarmak için yeni teknolojilerle uzun soluklu projelere odaklanıyorlar. Çeşitli ertelemelerin ardından Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından 2021 Aralık sonunda uzaya fırlatılan James Webb Uzay Teleskobu(JWST)’nun, evrenin derinliklerinde farklı keşiflere olanak tanıyarak uzay biliminde yeni bir sayfa açması bekleniyor. Hubble’ın halefi olan James Webb teleskobu, kızıl ötesi dalga boyunda gözlem yapacak ve Hubble’ın göremediği uzak galaksilerle ilk yıldızların incelenmesini sağlayacak.
Geliştirdiği teleskopla ilk astronomik incelemeleri yapan bilim insanı Galilei’nin; Ay yüzeyi, yıldız kümeleri, Samanyolu üzerine ilk tespitleri ve Jüpiter‘in dört uydusunun varlığından bahsettiği kitabı Yıldız Habercisi’ni yayınlamasının üzerinden 400 yılı aşkın bir zaman geçti. Galilei; astronomi biliminde yeni bir dönemin başlamasına neden olurken “Dünya merkezli evren” gibi gelenekselleşmiş birçok kabulün de ortadan kalkmasına sebep oldu. Edwin Hubble’ın Wilson Gözlemevi’nde Hooker teleskobu ile 1923’te Andromeda gök adasını incelerken daha ötesinde yıldızların olduğunu görmesi ise 20. yüzyılda astronomi çalışmalarına yeni bir boyut kazandırdı. Edwin Hubble’ın bu yeni keşfi sanılanın aksine evrenin Samanyolu’ndan ibaret olmadığını ve kainatın genişlediğini söylüyordu. Uzay araştırmalarında dönüm noktası olan bu iki keşfin ortak noktası ise uzayı gözleme metotlarında kullanılan teleskoplardı. Günümüzde uzay yalnızca yeryüzünden değil uzaya gönderilen gelişmiş teleskoplarla da daha derinden inceleniyor ve ilk önemli örneğini Hubble teleskobu oluşturuyor.
Hubble’den James Webb’e…
1990 yılında uzaya fırlatıldıktan kısa süre sonra gönderdiği ilk görüntüyle yeni keşifler için kendisine büyük umutlar bağlayan astronomi dünyasını hüsrana uğratan Hubble teleskobu, 1993’te tamir edilişinin ardından 2.4 metre çaplı aynasıyla gök bilimini zenginleştirip derinleştirmekle kalmadı, milyonlarca insanı da gökyüzü tutkunu yaptı. Hubble uzay teleskobu, 1994’te Jüpiter gezegenine çarpan kuyruklu yıldızın resmini çekti, evrenin genişleme hızının yavaşlamayıp arttığını belirledi. Ancak Hubble, evrenin 13.2 milyar ışık yılına ait görüntüleri elde edebildi. Bunun daha da ötesini görmek isteyen bilim dünyası çok daha güçlü, daha büyük ve daha hassas bir teleskop için 1990’larda yeniden çalışmaya başladı ve projeye NASA’nın eski yöneticisi James Webb’in adı verildi.
13.5 Milyar Yıl Öncesini Görüntüleyecek
Yaklaşık 30 yıllık bir çalışmanın ürünü olan James Webb teleskobunda 6,5 metre çaplı bir ayna bulunuyor. Bu ayna aslında o kadar büyük ki fırlatılışından iki haftalık bir sürede ancak açılabildi. NASA öncülüğünde 15 ülke, Avrupa ve Kanada uzay ajanslarının ortak projesi olan teleskobun maliyetinin 10 milyar dolar civarında olduğu belirtiliyor. Kızılötesi özelliğe sahip uzay James Webb teleskobu, dünyadan 1,5 milyon kilometre uzaklıktaki gözlem noktasına gidebilmek için 30 gün seyahat etti. JWTS, Dünya ile Ay’ın kütle çekimlerinin birbirini dengelediği bir noktada sabit konumunda görev yapacak. Teleskobun tam anlamıyla aktif olması ve ilk bilgileri göndermesinin ise altı ay süreceği belirtiliyor. Bilim adamları, James Webb teleskobunun, Bing Bang (Büyük Patlama) sonrası oluşan ilk yıldızları görmemizi sağlayacağını ifade ediyor.
James Webb teleskobu, 1990 yılından bu yana dünya yörüngesinde olan ve evrenin doğuşundan 400 milyon yıl sonrasına ilişkin görüntüleri ulaştıran Hubble teleskobundan yüz kat daha güçlü bir yapıya sahip. Geliştirilmesi uzun yıllar alan bu teleskop, insanlık tarihi boyunca geliştirilen en güçlü ve en büyük teleskop. 18 parçalı aynasıyla JWTS, büyük patlamadan 250 milyon yıl sonrasına ilişkin görüntüleri dünyaya ulaştıracak. Bu da, 13.5 milyar yıl öncesine bilim dünyasının ışık tutması anlamına geliyor.
Eski Mısır, Mezopotamya ve Yunan medeniyetlerinden başlayarak evrenin keşfine ilişkin çalışmalar günümüzde gelişmiş teknolojilerle sürdürülüyor. İnsanın, uzayın bilinmeyenlerini öğrenme ve anlama çabasının bir sonucu olarak uzay araştırmaları yeni keşiflerle şaşkınlık yaratmaya devam edeceğe benziyor.