AB tarafından desteklenen, 13 çağdaş sanatçı ve akademisyenin 10 bin 400 yıllık Aşıklı Höyük kültürünü yorumladığı ‘Kazı İzleri’ sergisi, 4-25 Şubat arasında Mimar Sinan imzalı tarihi Hüsrev Kethüda Hamamı’nda. İspanya, ABD, İngiltere ve İskoçya’dan imzaların buluştuğu etkinlikte, Aşıklı Höyük Dostları Derneği’nin katkısı da büyük oldu. Sergi, ‘insanlığın ortak köyü’ denebilecek Aşıklı Höyük’ü Ortaköy’den sonra Aksaray Kızıltepe Köyü ile, İspanya ve İskoçya’ya tekrar anlatmayı hedefliyor.
Köprüleri, semavi dinleri bitiştiren küresel mabet ve sahafları, yedi cihana erişen mutfağıyla kültürler kavşağı İstanbul’un Ortaköy semtinde, 1550’den bu yana ayakta duran Mimar Sinan imzalı tarihi Hüsrev Kethüda Hamamı’nda, Şubat ayında çok özel bir proje hayata geçirildi. Tarihi yapıda ortaya konulan bu kültür girişimi, 4-25 Şubat 2022 arasında, sanat tarihçi, eleştirmen, akademisyen Fırat Arapoğlu ve İngiliz meslektaşı Gary Sangster’in küratörlüğünde düzenlenen, ‘Kazı İzleri’ sergisi idi.
İspanya, İskoçya, Türkiye’den aydın ve akademisyenleri bir araya taşıyan çalışmaya, eserleri ile Türkiye, İspanya, Birleşik Krallık, ABD ve Kolombiya’dan Özgül Arslan, Eva Bosch, Şahin Domin, Leyla Emadi, Ahmet Rüstem Ekici, Hakan Sorar, Stephen Farting, Murat Germen, Osman Nuri İyem, Blanca Moreno, Dillwyn Smith, Anita Taylor ve Emre Zeytinoğlu katıldı. Sergi, farklı disiplin ve bakış açıları üzerinden, tarih öncesi medeniyet ve kültürüne dair yepyeni bir teşhir, estetik ve okuma mozaiği üretti.
Tıpkı, sergiyi Barselona (İspanya) ve Dundee (İskoçya) üniversiteleri ile İngiltere ve Türkiye’den bir çok akademik kurum özelinde bedene getiren bu çok kültürlü kadro misali, Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği, T.C. Maliye ve Hazine Bakanlığı Merkezi Finans ve İhale Birimi katkısında düzenlenen, Beşiktaş Belediyesi’nin de el verdiği çalışma, ‘Ortak Kültür Mirası’ üst başlığı altında, Türkiye ve Avrupa arasındaki koruma ve diyalog hibe programı çerçevesinde kamuoyu ile buluşturuldu. Girişimin bir alt başlığı da, ‘sanat ve arkeoloji ile kültürlerarası diyalog projesi’ oluşuydu.
Proje direktörlüğünü Demet Güral’ın üstlendiği, kıdemli gazeteci, yazar ve Aşıklı Höyük Dostları Derneği Başkanı Ferhat Boratav’ın emeğiyle zenginleşen sergi, İstanbul Karaköy’deki tarihi İngiliz Postanesi’nin yine restorasyon gören ‘Postane’ adlı ( postane.co/cafe ) çok katlı, tarihsel yapısında da farklı konuklara kapısını açmış türlü paneller ( https://www.youtube.com/watch?v=P4p740D19mI ) ile arşivlendi, sosyalliğini ve misafirperverliğini pekiştirdi.
Türkiye’nin Aksaray ili merkezinin 25 km. doğusunda yer alan Kızılkaya Köyü’nde, Melendiz Çayı kenarında yer alan, yaklaşık 10 bin 400 senelik tarihi kazı alanı, Orta Anadolu’nun volkanik Kapadokya bölgesinde bulunuyordu. Uzmanlara göre M.Ö. 9 binli yıllardan beri insanlığın medeniyetteki ilk el ve ayak izlerine ev sahipliği yapmıştı.
Öyle ki, bilinen ilk cerrahi müdahale bile burada genç bir kadın üzerinde uygulanmış, ilgili beyin operasyonu esnasında, hastanın da canlı olduğu bilimsel olarak kayda geçirilmişti.
Ancak bir hafta daha yaşatabilen bu Aşıklı Höyük sakini üzerine ise, sergiye katılan İskoç akademisyen ve sanatçı Anita Taylor da kayıtsız kalmamıştı. Taylor 13 ayrı odacıktan menkul tarihi yapıda izlenen disiplinler arası serginin girişinde, kâğıt üzerine kömür (füzen) ile ortaya koyduğu altı ayrı devasa dışavurumcu figüratif kompozisyonu (Tanık: Aşıklı, 2021-22) bizimle paylaşırken, Ankara çıkışlı genç sanatçı Leyla Emadi ise ‘Bir Zamanlar Biz de Vardık,’ diyerek tuğla, ip ve boya kullandığı ‘Hepimiz bağlıyız / We Are All Connected’ mesajlı yalın, soyut mekân düzenlemesinde, tarih öncesini, sonrasıyla hemzeminde kesiştirmişti. Buna bir de, yine sergi girişinde Aşıklı Höyük hakkında uzman ve sanatçılarla yapılmış görüşmelerin videoları ve belgesel arşiv imgeleri nezaret ediyordu.
Bugüne kadar Prof. Dr. Ufuk Esin (1989-2000), Prof. Dr. Nur Balkan Atlı (2000-2003) ve Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ile Dr. Güneş Duru’nun (2006-günümüz) ekipleriyle yürüttükleri Aşıklı Höyük kazıları ve bölge tarihçesine dair görsel ve metinsel bir özetle pekişen sergi, yapıtların, aynı anda hem birbirinden özerk, hem de belli bir gayeye sâdık halde ‘serpilmiş’ duruşları ile, küratöryel bağlamda takdiri hak ediyordu.
Bu labirentimsi atmosferde gizemli bir sessizlik, keşif ve sürpriz duygusunu da eksiltmeyen sergide yer alan video düzenlemesinde, Katalan doğumlu sanatçı ve akademisyen Eva Bosch ise, ışığın insan hikâyesindeki tarih ötesi sadakatine odaklandığı ‘Evde Işık ve Karanlık (Aşıklı Höyük’ten İç Mekânlar) adına, 2015’ten 2021’e değin nöbete durmuştu. Bosch, 10 dakika 25 saniyelik bu melankolik, şairane ve belgeci tavırla kayda aldığı aykırı projesi için İngiltere’den David Berger ve Asya Algül’ün de desteğini almıştı.
Öte yanda, yurtlarını yüzyıllar boyu sahiplenmiş, madencilik, el sanatları ve mimarlık alanında kendilerini ortaya koymuş Aşıklı Höyük’lülerin (zorunlu) göç olasılıklarını yorumlayan heykeltıraş Şahin Domin ise, bölge halkının gündelik hayatta sıkça başvurduğu doğal sarı pigmente gönderme ile yaptığı, adeta anavatanını nöbete dururcasına tetikteki erkek-muhafız ile, birey ve yuva arasındaki mesuliyet bağını anıtsallaştırır gibiydi. 2021 tarihli ahşap yapıtın ilginç özelliklerinden biri de, bölge halkının evlerinin, topraklarının koynuna ‘gönül bağı’ gibi ektiği, cenin pozisyonunda yine ‘tabiat ana’ya geri dönmüş yurttaşlarını sembolize eden figürler oldu.
Yakın gelecekte Aksaray halkı başta gelmek üzere, İspanya ve İskoçya’ya türlü seminerler ile taşınması adına geri sayımda olan sınır ve tarih ötesi proje kapsamında Aşıklı Höyük’ü ziyaret eden sanatçılar, Aksaray Müzesi’ndeki buluntuları da görme imkânı elde etmişti. Aşıklı Höyük Dostları Derneği Başkanı Boratav bu yönüyle yerelde yapılacak çalışmaların da etkinliğin en önemli hedeflerinden biri olduğunu vurguluyor. Boratav, alabilecekleri katkı uyarınca Aksaray’ın Gülağaç ilçesi ve çevresinde yaşayan çeşitli yaş gruplarından bireyler için kültürel mirasın önemini, yerel kültürel değerlerin anlaşılarak benimsenmesi konularını öne çıkaracak eğitim çalışmalarında bulunacaklarını müjdeliyor.
Arkeologlar refakatinde Gülağaç, Güzelyurt gibi noktalara da erişen sanatçılardan Dillwyn Smith ise, sergiye konuşladığı düzenlemede, bölge mimarisi ve sosyal ritüellerine yerel sığır kuyruğu bitkisi (verbascum), merdiven, bu bitkiyle yaptığı çayın seremonisi, yine bu bitkiden ilhamla Anadolu ozanlarının seslendirdiği bir güzelleme ve dut kâğıdından menkul ‘Kök, Çiçeklenme ve Patlama’ isimli yapıtıyla,merak katıyordu.
Öte yanda tüm imzalar gibi, kültür dedektifi titizliği ile bölgenin evveli ve günümüz sureti üzerinde titizlikle çalışan fotografik, bilimsel ve mimari temelli eleştirel okuma ve düzenlemeleri ile, akademisyen, fotoğraf sanatçısı ve eleştirmen Murat Germen ile, Emre Zeytinoğlu, Osman Nuri İyem’in boyut kattıkları sergide, tarih öncesiyle empatiye giren bir diğer misafir sanatçı ise, Kolombiyalı Blanca Moreno oldu. Moreno, 2021 tarihli, keçi derisi parşömen üzerine mürekkep ve pigmentle ürettiği nazik flora ve fauna betimlemeleri ile, serginin yaydığı zaman ve mekân seyahati hissiyatını katlamayı başarıyordu.
Bu atmosfere mistik ve antropolojik bir selam veren bir diğer sanatçı ise 2021-2022 tarihi arasında ürettiği ‘Tozdan Töze’ isimli figüratif, topografik soyutlama ile Özgül Arslan oldu. Buna bölgede bulunan tek heykelciğe güncel çeşitlemeleriyle kavramsal gönderme yaparak temsilin cinsiyet zenginliği potansiyelini araştıran Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar da katılırken, sanatçıların ‘Katmanlar’ adlı çalışmaları, artırılmış gerçeklik, dijital çizim ve tekstil baskı üzerinden, serginin değer ve derinliğini katlıyordu. Bu ilgi ve bilgi yüklü duyarlık, basılı metin sayfaları üzerine figüratif kolajıyla, Stephen Farting için de geçerliydi.
Tüm bunların üzerine, küratör Arapoğlu’nun da doyurucu bir sunumla var ettiği sergiye, ziyaretimiz esnasında, Çatalhöyük’e 1993’ten bugüne büyük emeği geçmiş Prof. Ian Hodder ile, küratör, sanatçı Nazlı Gürlek Hodder ve küçük oğulları Alec’in de meraklı sözleri ve gözleriyle, ‘yediden yetmişe’ zenginlik kattı.Sergi çıkışında küçük bir söyleşide fikirlerine başvurduğum Güral, Boratav ve Arapoğlu da, yaptığım bu zaman ve mekân yolculuğuna farklı perspektifler getirdi. Güral, kültürel değerlerimiz ve arkeolojimizin anlaşılabilirliğinin, bugüne kadar ne ölçüde geç kaldığına üzülerek dikkat çekerken, Boratav ise, bölgenin insanın hayal gücünü çok fazla kamçıladığına vurgu yapıyor ve serginin, bu etkiyi katladığına değiniyordu.
Yine küratör Arapoğlu da, Aşıklı Höyük’ün, Göbeklitepe ve Çatalhöyük arasında bulunduğuna işaret ediyor ve bölgenin, jeopolitik olarak haritalara artık topografik, düz olarak bakmaktansa, sözgelimi ‘drone’lardan bakılan günümüz dünyasında, alanların birbiriyle ne denli ilişkide olduğunun ortaya konulduğu bir dönemde bulunduğumuza atıfta bulunuyordu. Böyle bir zamanda açılan, böylesi bir serginin hem bölge halkını onurlandıran bir araştırma olduğunu belirten Arapoğlu, böylece ne kadar fazla kişiye ulaşabilirlerse de, bunun önemli bir başarı olacağına olan inancını dile getiriyordu. Küratör Arapoğlu’na göre, bölgedeki kazılarda bildiğimiz anlamda estetik, görsel sanat objeleri hiç de aşırı sayıda bulunmamıştı ve duvar resimleri, heykel örnekleri çok fazla miktarda yoktu. Bunu, bölge halkının böylesi ihtiyaçlarını dans, ahşap üretim örnekleri veya tekstil ya da mimari bazlı ürünlerle tamamlayabilmiş olma ihtimallerine dayandıran Fırat Arapoğlu, bu yönüyle sergiye yol açan sanatçılar ve ortaya koydukları sanatın da böylesi unsurlara kamuoyunun dikkatini çekebilmek adına yaptıkları bu katkıyla büyük değer sunduğunu belirtiyordu.
İzleyenlere aynı zamanda yurttaşlık, aidiyet, mülkiyet gibi kavramları da düşündüren Kazı İzleri sergisi, özellikle Avrupa Birliği ve Dünyadaki son gelişmeler paralelinde okunduğunda da ilginç bir noktaya varıyordu. Bu durumu ve sergiyi, kadim Anadolu ve içerdiği çok kültürlü bütünlük adına değerlendiren, günümüz politik krizleriyle yan yana koyan üçlünün bu konudaki görüşleri de dikkat çekici oldu.
Demet Güral’a göre, sergi vesilesiyle özellikle kurulan bağ, sözgelimi etkinliğe katılan Leyla Emadi’nin yapıtı üzerinden bakıldığı zaman, sanatçılar ve kamuoyu açısından gerçekten büyük önem taşıyordu. Kültürel varlıkların günümüze nasıl evrildiği konusuna bakıldığında, herşeyin bir bütün olduğuna atıfta bulunan Güral, en güzelinin de bütün bu zamandan geriye doğru pek çok şeyin yanıbaşımıza gelmiş olması olduğunu aktarıyordu.
Fırat Arapoğlu ise, projeyi ortaya koydukları esnada bile zaten Birleşik Krallık’ın dahi bir ‘Brexit’ süreci yaşadığına değindi. Kültür emekçileri olarak, kendilerinin kesintisiz tarihe dair bu türden uluslararası projelerle yapmaya çalıştıkları şeyin, bu ‘Ortak Kültürel Miras’ olgusunu daha fazla dayanışma ruhu içinde gündemde tutmak olduğunu belirten Arapoğlu, serginin değerinin biraz da bundan kaynaklandığını açıklıyordu. Kazı ekibi içinde yurt dışından gelen, farklı bilgi alanlarına hakim çok uluslu birçok uzmanın bulunduğunu anlatan küratörü onaylayan Aşıklı Höyük Dostları Derneği ( asiklider.com ) Başkanı Boratav’ın yorumları ise ayrıca çarpıcıydı:
“Biz, kendi kültürel mirasımız ve tarihimize 700 veya bilemediniz 800 yıllık bir anlayışla bakmaya alıştık artık… Oysa bu sergi gösteriyor ki, aslında bambaşka bir şey söz konusu. Bunu bir bütünlük içinde ele almamız, hem böyle öğrenmemiz ve hem de insanlara böyle öğretmemiz gerekiyor. O büyük tarihi ve içerdiği mirasın bütünlüğünü göstermesi açısından, bu sergi çok önemli.”