Dikkat Et, O Anılar Sahte Olmasın? / İpek Durkal

Bazen balkon penceresinde küt diye güçlü bir ses duyuyor baktığımda yere düşmüş ve kaskatı kesilmiş minik serçeyi görünce perişan oluyordum. Ama bir keresinde, birkaç dakika sonra yerinden kalkıp kanat çırpan serçe de olmuştu ve bu benim için mucizeydi.

öyle değilmiş, saatte bilmem kaç km hızla uçarken hiç beklemediği bir anda cama toslayan minik kuş yaşadığı şok karşısında kendini korumak için ‘donma tepkisi’ veriyormuş. Kaskatı kesilmesi ondanmış yani… Tehlike geçtiği anda da ayağa kalkıp hayatına devam ediyormuş.

Bunu bir veterinerden değil Psikoterapist Peter A. Levine ve Ann Frederick tarafından 1997 yılında kaleme alınan ‘Kaplanı Uyandırmak- Travmayı İyileştirmek’ (Waking the Tiger) adlı kitaptan öğrendim.

İnsanlar da tıpkı hayvanlar gibi travmalarını doğal yolla iyileştirebilir mi?

‘Kaplanı Uyandırmak- Travmayı İyileştirmek’ (Waking the Tiger) adlı kitap insan psikolojisini travma anını ve sonrasında yaşanılanları doğadan ve hayvanlardan yola çıkarak son derece yalın bir dille anlatıyor. Ayrıca kitap, insanlara öyle sürekli terapi yapılamayacağını da söylüyor ve sebebini şöyle açıklıyor: “Uzun vadede katarsis uygulamalarının katarsise devam etme konusunda bir bağımlılık yarattığını ve ‘sahte anıların’ ortaya çıkışını teşvik ettiğini düşünüyorum. Travmanın doğasından kaynaklanan bir nedenle bir deneyimin katarsis aracılığıyla yeniden yaşanması kişiyi iyileştirmekten çok tekrar travmatize edebiliyor.”

Bu ‘sahte anılar’ kısmı kafamı bayağı bir kurcalıyordu çünkü zaman zaman bana da oluyor. Çocukluğuma dair bir hikaye anlatıyorum mesela, annem diyor ki “Kızım evet, bu olay oldu ama sen daha doğmamıştın.” Önceki yaşam, mistizim, iç görü vs. demeyeceğim tabii ki… Demek ki o hikayeyi bir zaman birinden dinlemiş ve içselleştirmişim. İşte önereceğim ikinci kitap tam da beynimizin bize oynadığı bu oyunlarla ilgili.

Seni İnandıran Beynin 

Komplo teorileri neden çoğumuza gerçeklerden daha inandırıcı geliyor? Daha mı cazip, daha mı eğlenceli, daha mı korkutucu, daha mı bilinmez…

Çağımızın en ünlü kuşkucularından Prof. Michael Sherman’ın ‘İnanan Beyin’ (The Believing Brain) kitabı ile tanıştırayım sizi.

“Bir kuşkucu olmamın sebebi inanmak istemem değil, bilmem istememdir” diyen Sherman 2011 yılında yazdığı ‘İnanan Beyin’de, beynin nasıl bir inanç motoru olduğunu örneklerle anlatıyor ve “Duyu verilerinden gelen bilgiyi işleyen beyin önce bir kalıp arar, daha sonra bu kalıba göre anlam bulur. İşte beynimizin noktaları birleştirerek yarattığı bu kalıplar inançlardır, inançlar bir kere oluşunca bunları sağlamlaştırmak için kanıt bulur” diyor.

Sherman’a göre gördüğümüz, duyduğumuz şeylerin doğru olduğuna inanma eğilimdeyiz. (Saçma sapan şeylere inanmayı seçmemiz ise tamamen, evrimselleşmiş bir özelliğimiz o ayrı bir konu başlığı.) Öte yandan bilinçli kurmaca ve bilinçaltı hayal kurma arasındaki incecik sınırı aşmış da olabiliriz.

‘İnanan Beyin’ doğru olmasını istediğimiz şey ile gerçekten doğru olan şeylerin arasındaki farkı nasıl anlayacağımızı bilim yoluyla anlatıyor. Kitapta pek çok bilimsel araştırmadan örnekler de verilmiş. Boş inancın, büyüsel düşünmenin ve normal ötesi şeylere inancın sinir kimyası incelendiğinde beynin en önemli yönetim oyuncularından biri olan dopamin düzeyi yüksek insanların tesadüfleri anlamlı bulmaya, var olmayan kalıplar ve anlamlar görmeye daha yatkın olduğu bu örneklerden sadece biri.

Beyninizin içine girmek isterseniz, bu kitap size keyifle yol gösterecek.