Kent, Kendi Kendisiyle Dertleşiyor / Evrim Altuğ

Pandemi, kültür-sanat mekânları ile emekçilerinin, İstanbul özelinde dile getirdikleri ulusal ve küresel meseleleri eş güdümlü biçimde bitiştirmelerinin önünü açtı. Kadıköy Müze Gazhane’de Serkan Taycan’ın ‘Kente Doğru’ bakışı, Sakıp Sabancı Müzesi’nde ‘Dün Bugün İstanbul’u Dr. Nazan Ölçer ve Murat Germen’in vesilesiyle sorgulayan 20 civarında genç imzanın geleceğe bıraktığı kültürel ve sanatsal  vasiyetname ile perçinlendi.

Buna, ‘Burası’nın izini Kevser Güler küratörlüğünde sosyal, mimari, estetik ve arşivsel katmanlarla süren, Yapı Kredi Kültür Merkezi ile İBB’nin Gezi ruhlu, çok sesli teşhiri eklendi.

Geçen yılın gündemini tayin eden pandemi, kültür – sanat ve dahilindeki akademik camia ile endüstrisinin de varlığı, işlevi, ekonomisi, aciliyet ve geleceğine tekrar bakabilmek uğruna, dramatik ve politik bir vesile olarak tarihe geçti; bugün ve yarın adına da, geldi, geçiyor…

Bu – naçiz – tespiti milâttan 500 küsür yıl öncesinden bu yana, dünya halk, inanç ve uygarlıkların güven, ilham ve hatıra limanı işlevini taşıyan şehr-i İstanbul özelinde konuşalım.

İstanbul’da da, bir süredir, takvimlerin kaydırıldığı, bienaller, konser ve temsillerin ertelendiği, ancak peş peşe açılmanın heyecanıyla, devam eden salgına da rağmen, kişi ve kurumların, izleyici ve sanatçılarına halen bir eli yüreğinde özlem beyanında bulunduğu, milyonlarca TL’lik yatırımla kırma bir varoluş mevzubahis. Bu ‘hibrid’ gidişat, tıpkı öteki küresel kültür başkentleri gibi, konunun dış kaynaklı uzmanları için de bir süredir başlıca gündem ve araştırma maddesi. (1)

Yaşanan ortalama bir buçuk yıllık ayrılığın, kendini kalabalık sokaklarla gösterdiği ve bunda da yapılan aşılanma hareketinin sevindirici etkisinin olduğu açık. Kente bakmaya devam: Bina yaşlılığı gerekçe edilerek kapatıldıktan birkaç yıl sonra, Mimar Hayati Bey’in oğlu, meslektaşı Murat Tabanlıoğlu imzası ile, T.C. Cumhurbaşkanlığı himayesinde tekrar açılan Taksim Atatürk Kültür Merkezi (AKM), yaşanan bu değişimin en kıdemli delili. Odakule noktasında devam eden Beyoğlu İstiklâl Caddesi İş Sanat Resim Müzesi, Piyalepaşa, Galataport, Bomonti ve Karaköy’e yapılan, çoğunlukla sahne ve gösteri sanatları temelli kültür turizmi ve plastik sanat yatırımları, yahut Tophane’de açılışı için gözünü takvime diken ve Emre Arolat mimarlığında ortaya konulan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi ile, komşusu İstanbul Modern’in Renzo Piano imzası ile yenilenen mimarisi de, hep bunların birer emaresi.

Bu değişken manzarada elbette, yenilenme amacıyla kazma vurulduğu esnada, içinden Bizans liman kültürü ve 1. Dünya Savaşı tarihi fışkıran Haydarpaşa Garı ile Beşiktaş Metro altyapısı kazısı esnasında sevinçle keşfedilen eski liman ve yerleşim buluntularını da saymadan, geçmemeli.

Ezcümle, İstanbul’da kültür sanat artık, kendini gerek dijital ve naklen hale getirilen, gerekse fiziksel olanın da izleyicisiyle alternatif okuma, yazma ve anımsama biçimlerine yöneldiği, acil bir evrim içinde buluyor, görüyor ve biliyor. Tüm bu detayların altında da, yine küresel ısınma tehdidi refakatiyle, kentin ensesine çöreklenen deprem-tsunami gerçeği, pek çoğumuzun zihninde ‘uyuyor’. Elbette bu topyekûn durumun Türkiye ile İstanbul lehine yarattığı kamusal çıkar ve sosyal vizyon, kitlesel sağduyu ile buluşunca da, ortaya eşzamanlı, gür sesli, ne mutlu ki eleştirel nice projeler çıkıyor.  Bu projeler ekolojiden sosyolojie, arkeolojiden sanat tarihine birçok sanat ve kültür dalını sarmalıyor.

Kente Doğru Çıkılan İki Deniz Arası Bellek Keşfi

Bu koşullarda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı’nın tarihi gazhane binalarını kültür ve sanatın hizmetine çok disiplin ve niyetli biçimde sevk ettiği projelerinin ilki de, İstanbul Asya yakasında hayata geçmiş bulunuyor. Taycan’ın geçen Temmuz ayında kapılarını açan ‘Kente Doğru’ isimli kişisel sergisi, Ocak 2022’ye değin yaklaşık 600 m2’lik bir alanda, çeşitli bilgi ve materyallerle izleniyor. (2)

Halen Kanada’daki Carleton Üniversitesi Mimarlık ve Şehircilik Fakültesi’nde doktorasını sürdüren Taycan’ın projeleri bugüne kadar Venedik, İstanbul, Mardin, Sinop bienalleri ile, Helsinki ve Selanik fotoğraf bienallerinde de izlenmiş durumda. Taycan’ın yapıtı, bir farkındalık geçidi gibi tasarladığı sergi alanında birbirine teğellediği ve aslen üzerinde yıllardır çalıştığı kimi coğrafya ve durumlara işaret ediyor. ‘Habitat’, ‘Shell’, ‘Agora’ ve ‘İki Deniz Arası’nda izleyiciyi misafir eden Taycan’ın sergisindeki her bir birim, belli takvimlere gönderme yapıyor.

‘Habitat’ın (2007-2009) şiirsel ve gerçek ötesi kompozisyonları sanatçıyı gerek kendi belleği, gerekse gözlediği kent ve çevresiyle kesiştirirken, serginin ‘Agora’sı (2014-2015) Taksim’in, Sultanahmet ve Şişli gibi ‘merkez’ bellek noktalarının maruz kaldığı kültürel, mimari, ekolojik ve politik evrime fotografik bir belgeselcilik içinde büyüteç tutmuş oluyor.

‘Habitat’ın (2007-2009) şiirsel ve gerçek ötesi kompozisyonları sanatçıyı gerek kendi belleği, gerekse gözlediği kent ve çevresiyle kesiştirirken, serginin ‘Agora’sı (2014-2015) Taksim’in, Sultanahmet ve Şişli gibi ‘merkez’ bellek noktalarının maruz kaldığı kültürel, mimari, ekolojik ve politik evrime fotografik bir belgeselcilik içinde büyüteç tutmuş oluyor. Etkinlikteki ’Shell’/Kabuk (2010-2012) isimli bölüm, sanatçı ve akademisyenin, kent çeperlerinde yaşanan toplumsal ve ekolojik dönüşümlere arkeolojik, ekonomik ve altyapısal bir eleştiri çerçevesini nasıl nezaket, sabır, iyi niyet ve ve ibretle yerleştirdiğinin de teşhirine vesile oluyor. Projenin ‘İki Deniz Arası’ ile izleyiciyi kâşif ve eyleyici konumuna yönlendiriyor. Danışmanlığı Pelin Derviş’e ait Kente Doğru projesinin bu kısmı, sanatçının 2013’te hayata geçirdiği dört günlük bir yürüyüş rotasını temel alıyor. ‘Bir Yıkımın İnşası’ videosu ile Mekânda Adalet Derneği’nin katkıda bulunduğu sergi sanatçının farklı kütüphane ve arşivlere yasladığı disiplinler üstü bir açık kütüphane ve video düzenleme ile kamusallığını pekiştiriyor.

Binbir Vesika, Tek Suret: İstanbul

Bu zenginliğin verimli, alternatif ve çoğulcu bir paydaşını, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde de (SSM) görmek mümkün. Müze Müdiresi Dr. Nazan Ölçer ile akademisyen ve sanatçı Murat Germen’in öncülüğünde gözlem, emek ve bilgilerini ‘Dün Bugün İstanbul’ başlığıyla kesiştiren (3) 20’nin üzerinde sanatçı ve inisiyatif, Kasım ayı sonuna kadar yer alan etkinlikte özellikle güncel sanat – mimarlık, fotoğraf ve ses sanatı gibi – türlü bileşenler ile, kentin aktüel dertlerine dürüst ve eleştirel bir tercümanlığa soyunuyor.

Kendi adıma, geleceğin geçmişten aldığı sorumluluk bilinciyle yazdığı, çok sesli bir vasiyetname kadar (Onur Özen) hüzün ve hayretle gezdiğim bu ‘lost-modern’ etkinlikte, İstanbul’un yeni sözde iktidar dikilitaşlarından (Sinan Tuncay) yeraltının metro labirentlerinde bekleşen mimarî gizlere (Burak Dikilitaş), Boğaziçi’nin tekinsiz, tedirgin mensupları, yalıların çaresizliğinden, onlara an be an şiddetle, gürültüyle  uğrayan devasa yüzer konteynerlerin ürkütücülüğüne (Ahu Akgün), oradan Boğaziçi ta diplerinde dalınan gerçeküstü hayallere (Begüm Yamanlar) dek pek çok mesele akıp, gidiyor. Sergi İstanbul’un ekolojik nüfus kimliği üzerine düşünenlere de hakkıyla (Zeynep Kavcar, Sıla Ünlü İntepe, Serkan Taycan, Mekânda Adalet Derneği) yer vererek, işlediği tüm sıkıntılar nezdinde tüm müzeyi yeni neslin özgürce değerlendirdiği bir sivil toplum eyleminin anlatı yuvasına dönüştürüyor.

Sergi, bilgi ve belleğin hem ışığı, hem gölgesine, kimliklerin hem resmiyeti, hem de hayaletlerine hemzemin ve hem zamanda yer vermesiyle de gönülleri baştan çıkarıyor. Etkinlik, izleyicinin aklında, Venedik Mimarlık Bienali, Sinop, Çanakkale ve Mardin Bienalleri’ne misafirlik etmek suretiyle taşınma ihtimalinin yanı sıra, İzmir ve Ankara ile Diyarbakır gibi bellibaşlı kentler için de özel, kolektif enerjili, akademik ve estetik, kültürel versiyonları yapılsa, kim bilir daha neler anlatırdı dedirtiyor.

‘Burası’na Her Yerden Bakabilme Hakkı

‘Dün Bugün İstanbul’ sergisinin yaydığı bu yaratıcı ve kışkırtıcı güce, İstanbul Beyoğlu Galatasaray’daki Yapı Kredi Kültür Merkezi de, Kevser Güler küratörlüğündeki ‘Burası’ isimli sergiyle refakat ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) işbirliğinde düzenlenen etkinlik, İBB Kent Müzesi Koleksiyonu ve Atatürk Kitaplığı’nın arşivlerinden çıkan belgesel mirasını, sanat tarihi ve güncel sanat pratiklerinin ifade gücüyle kesiştiren iki katlı bir güzergâh sunuyor. Şubat sonuna değin izlenen sergi, 250 sayfalık kitabını ve dijital edisyonunu da her izleyici-okura ücretsiz sunarak, üzerine düşen kamusal vazifeyi ziyadesiyle tamamlıyor.

Bereketli ve samimi dağınıklığıyla dikkat çeken sergi, İnci Eviner, Füsun Onur ve Bedri Rahmi Eyüboğlu ile Lara Ögel, Yasemin Özcan, Nalan Yırtmaç ve Can Altay ile Can Aytekin ve Ali Taptık gibi, güncel Türkiye sanat ajandasının aşina olduğu pek çok ismin, kentten ilhamla ürettikleri kompozisyonları, yukarıda andığımız arşivsel doküman, harita, fotoğraflarla kesiştirmekle, mühim bir sosyal teneffüs iklimine vesile oluyor.

Etkinlik bünyesindeki eski kartpostal ve fotoğraflar, tarihsel peyzaj – tablolar, kentin Doğu’yu saran geleneksel sanat birikimini bölüşen anonim nice yazma, hat ve levha ile suluboya da bu zenginliği art arda pekiştiriyor. ‘Burası’ neresi ve neresiydi ve neresi olabilir(-di) dediğimizde, orası ve oralara her an, her yerden bakabilme ve sahiplenebilme hakkını düşündüren sergi, eski mecmua, gazete ve hatta notalarda izlerini bırakmış İstanbul’la, buraya dek anmaya çalıştığımız manzarayı ve kaygıları da tamamlamış oluyor:  Ezcümle, kültür ve sanat, birbiriyle dirsek teması içindeki çok sesli etkinlikleriyle günümüzde eskisine kıyasla çok daha yüksek bir uyum ve kaygı eşiği içinde hareket ederek, aslında biraz da bu sesleri çıkarmaları gereken medya, siyaset, bürokrasi gibi kurumların günümüzdeki yeterliklerine verilebilecek en medenî eleştiriyi yapmış oluyor. Bundan da en büyük kazancı, geleceğin bireyleri ve onların yaşayacağı yerler, tüm bileşenleriyle görüyor.

 

Referanslar: